Paylaş
Yazıyorum çünkü yazınca rahatlayacağım, içimde biriktikçe bana hasarı daha fazla olacak, şiştikçe şişeceğim.
Zaten hep size yazmadım mı? Ha bir de olur ya gelir belki başınıza dikkat edin, benim gibi gözünüzü, yüreğinizi sadece sevgiyle bürümeyin.
Yine ne yapın, edin o mantığı alın bir yerinize koyun.
Hastanedeyim, senede bir terapi var, katılırım, üç gün kalırım, dinlence, eğitim, seminer...
Yine gittim. Biri geldi başka bir tedavi için, beni gördü, ben de onu. Beni psikolog sandı, ben psikoloğumun yanındayken “kimsin?” dedi, “psikoloğum” dedim.
“Odanıza gidin, sonra tedaviniz için uğrayacağım” dedim.
O sırada alıverişe gidiyordum, kızdı, “Hemen geleceksin odama psikolog hanım” dedi, “ya hemen geleceksin ya da bu odaya bir daha giremeyeceksin.”
Gülüştük. O odasına geçti, ben alışverişe gittim. Akşam saatleri odamda otururken sormuş beni. En sevdiğim hemşire odama geldi. Ben malum iPad’den dizi izliyorum ve gelişim kitapları okuyorum, terapi niyetine.
“Lobide sohbet var, gelsenize. O bey de kusura bakmayın diyecekmiş.”
Gak guk diyerek çıktım odamdan. Önce tanışma ve sohbet, muhabbet.
O sohbet bitmedi. Lafladık sabaha dek...
O gece yattım, sabah odamda orkidelerle uyandım, ağladım. Kaç zamandır bu kadar mutlu uyanmamıştım, zaten orkideleri ilk gördüğümde de ne gördüğümü anlayamadım.
Odasına gittim, kahvaltı ettik, akşam-
üstü pasta geldi. Laf arası demişim ki “10 gün önce doğum günümdü”, hastane maytaplarla inledi.
Sonraki 10 gün boyunca kahvaltılarımız, akşam yemeklerimiz hiç bitmedi.
Ben üç günlük semineri uzattım, oradan çıkmayı hiç istemedim. İkiz gibiydik, aynı lafı aynı anda söylüyorduk, o bekâr, ben bekârdık.
Gündüzleri ben sokağa çıkıp ona sürpriz hediyeler alıyordum, döndüğümde bakıyordum ki o bana sürpriz hediyeler aldırmış.
Ortak psikoloğumuz vardı. Bir o gidiyor, bir ben gidiyordum.
Psikoloğumuz duruma karşıydı. “Burada böyle ama bir de dışarıda bakın bakalım” diyordu ve bana bir şey söyledi, ben çöktüm.
Son gündü, duruma aslında neden karşı olduğunu anlatıyordu. “Evli” dedi.
Odasına gittim. Sadece suratına bakıp gözyaşı döktüm. “Hayır” dedi, “Aylardır evime gitmedim.”
O kadar çaresiz, o kadar seviyordum ki, sustum, bilemedim, beraber hastaneden çıktık. İnandım.
Hastaneden sonra ellerimizi ayırmadık. (Allah katında bir borcu var bana, vebali boynuna) İnandım.
Oğlu aradı, oğluyla zaten tanışmıştım ama yine habersizdim gerçeklerden.
Gerçekler...
Doğruymuş, evet, evinde yokmuş. Sonra beni herkese anlattı, arkasında durdu yani.
“Evine git” dedim. Bana yapılanı, yuvamı yıkanı düşündüm.
Bir yalanın içine girdim. Aynı kadın oluyordum. Çok sevilsem de bana âşık bir adam olsa da beynim uyuşmuştu. Evine gitti. Toplantıya. Ve gidiş o gidiş...
Gitti ve tedavisi olduğu şeyi o evde bozdu, kayboldu orada. Ailesi kıyamet, şikâyet bana.
Adam beni seviyor ama ailesi bırakmadı. İçkiyle kafasını, beynini bulandırdı adam, bana gelemedi. Nasıl içim yandı ama...
Önceleri aradı aşk dolu. Ne dediği belli, ne demediği. Bir çukura düşmüş, o çok belli. Şimdilerde sesi yok. Kim bilir nasıl bir ruh halinde.
Bir yanım yok etti onu tüm benliğimden.
Bir yanım gece gündüz onu düşünüyor halen.
Peki ben? Nasıl düştüm böyle bir hataya? Ya da hata mı bu? Yaşamam mı gerekiyordu bunu da?
Erkekler mi düşürüyor bizi bu hataya?
Bilmeden yapan kadınlar suçsuz mu?
Aşk bu mu?
Devam eder miydim? Edebilirdim.
Sevgiye çok açken biri gerçekten bizi çok severse gözümüz döner mi, döner be.
Şimdi eski kocam âşık oldu, eski kocama da biri âşık oldu, onlara hak vermeli miymişim?
Galiba evet.
Acı olmadan ama kazık olmadan ama...
Neyse...
Yazmıştım aşk geldi, açsam mı kapıyı, yine kazık atar mı diye.
Attı, bundan beter bir kazık var mı?
Dün de tesadüfen bir kitap verdi kardeşim, bir arkadaşının arkadaşı yazmış, “köşende iki cümle bahsetsene” diye, bu kadar mı denk düşer be! Kitabın adı “Erkek Orospusu”, yazan Rengin Bahar.
Ayşe’nin notu: Bu yazıyı elimden geldiğince soğuk ve duygusuz yazdım, halbuki canım acıyor.
Paylaş