PaylaÅŸ
Eve daha yeni gelebildim, açıkçası o kadar güzel koca bir gün ve gece geçirdim ki, tadına doyamadık, ne ben ne onlar...Â
Bu harika günde sadece eğlenip kahkahalar atmadık, bolca da zırladık. Ben zırlarken onlar bana kol kanat gerdiler, onlar zırlarken ben onlara...
Toplu zırlarken, Allah ne verdiyse...
Uzun zamandır birbirimizi bir hayli ihmal etmiştik, kalplerimiz bir olmasına rağmen. Almıştı hepimizi bir koşuşturmaca hayata dair...
Aslında uzunca bir süredir birbirimizden kaçışımızın başka bir sebebi vardı. Yüzleşmekten korkmak, acı gerçeklerle...
Yaşadığımız iki büyük kaybımızı bir süre ayrı ayrı yaşamayı seçmiştik, herkes kendi acısını, bir süre kendi anılarıyla içinde yaşasın demiştik sanki adeta ağızbirliği yapmışcasına...
Ancak buluşunca anladık ki acılarımız ortak, ne de olsa beraber paylaşarak, dirsekleri birbirimize ekleyerek daha dayanılır bir hale getirebiliriz...
Yuvayı dişi kuş misali, buluşmayı ben ayarladım, aradım "Arap Kadri"yi de", "Avanak Avni"yi de" "Tamam" dedim. "Belki ben de bir hıyarlık ettim, arayamadım, aramaktan ve sizlerle yüzleşmekten de kaçtım. Ama siz de beni ihmal ettiniz, haberiniz ola... Sizde çoluk - çocuk yok, bakın ben çocuk doğurdum,
koca kız oldu, ergenlik falan derken bütün vaktimi almakta. İkiniz de baba olmadınız, sizde çoluk - çocuk yok ama beni boşladınız. Avanak'ı en son doğumda gördüm, kızımın kafası kadar bir altın taktı, pardon bıraktı kucağıma, üzerinde "dıgıl dıgıl" yazan."
"Seni de Kadri, aynı şekilde doğumumda gördüm, donundaki altınları yatağıma attırıverirken... Halbuki üçümüz beraber büyümüştük, niye böyle ayrı gayrı kaldık." O gece hiçbirimiz anlayamadık. Ben bizimkilere laf sokuştururken, sıra geldi onlara; Avanak dedi ki, "Sen de bizi sinir ettin küçükken, zırt pırt hasta oldun, aldın bütün ilgiyi üzerine, ben bilirim kaç kere ağzımızdan çıkan balonların içi boş kaldı, babamla Kadri"nin babası hastaneye sana yetişecek diye...
Bugüne kadar az konuşabildiysem senin de bunda bayağı bir payın vardır. "Dıgıl dıgıl"...
Kadri dedi ki:Â
"Vallahi Avanak haklı, babam giderdi seninle Ankara"ya kontrole, bırakırdı beni ormana, koşardım oradan buraya, Tarzan dur, Ceyn yapma, donum boşa belimden düşmeye başlamamıştı, koştur Allah koştur, zayıflardım senin hastane günlerinde"
Bir ara toplantımız bu ÅŸekilde hesap sorarak devam etti... Bir ara ben de dayanamadım, "Sizin haberiniz var mı?" dedim. Sayenizde kaç geceler boyu babasız uyudum, amcamı ayda bir görebildim. Ben okula giderken babam eve girerdi, merdivende toslaşırdık."Â
Bir süre sustuk, Cihangir parkındaki oturduğumuz bank üzerinde. İlk Avni ses verdi:
"Ya deminden beri dıgıl dıgıl bakınır dururum, benim babamın heykeli varmış burada, yoksa ben
yaşlandım göremiyor muyum diye."
"Yok." dedim yaşlanmadın. "Aklına mukayyet olamayan biri onu baltayla parçaladı gitti. Ama üzülmeyelim, çünkü muhtemelen parçaladığının ne ve kim olduğuna dair en ufak bir düşüncesi yoktu.
Büyük ihtimalle sarhoştu, herhalde başka birine benzetti."Parçalarken de dedi ki:
"Ula burada bir heykel olduğuna göre, koca parkın ortasında, kesin politikacıdır, ben vurup, kırayım da
biraz hıncımı alam"...
Yine kadın ben ya, kotardım durumu: "Kalkın"" dedim ya, "Burada ota, ağaca, yapraklara karşı kavga mı edeceğiz, ailece buluşmanın anlamı bu mu? Gidiveriyoruz Salacağa. İki deniz havası çekeriz, Nihat'ın kahvesinde bize kesin kıyak yapar bir masa donatırlar.
Siz başlarsınız güneş batımına karşı demlenmeye, ben de edebildiğimce size eşlik etmeye, ne de olsa arabayı ben kullanacağım... Ama bakarsınız bir anda Camgöz Taci, Piç Yavuz, Tilt Mahmut ağabeyler de orada bitiverir, kaptırırım ben de anılara, ben de sıkıca bir demlenirim..."
Pis uydu bu program benimkilere, aldık soluğu Salacakta.
Ben kadınım, güzelim falan ya, dedim içimden. "Şimdi Salacak ayağa kalkacak." Önden yürümeye başladım asil adımlarla.
Suratıma bakan olmadı, sinirimden takma tırnaklarımı avuçlarıma geçirmişken, Avanak ile Kadri'yi görenler yüzünden yerlere yapışmışım. Onları koyacak yer bulamadılar...
Ben de arada bağırdım,
"Ay biri kardeşim, biri kuzenim" dediler ki: "O zaman siz de hoş geldiniz." Ama kıskançlık krizim yine de geçmedi. Dedim ki kendi kendime "Sen geçen hafta botoks yaptırmadın mı? Bugün de hava olsun diye ayağına 15 pond ayakkabı takmadın mı? Bu buluşma öncesi her şeyi risk ederek, kafanı 4 ayrı renge boyamadın mı? Eee niye yine bu zübükler senden daha fazla ilgi çekiyor..."
Neyse oturduk Nihat ağabeyin kafesinde bir masaya, yağdı ikram haliyle masamıza. Bolca millet geldi Arapla, Avanak'tan imza almaya."
"Bende vereyim." dedim.
NOT: "Sevgili akrabalarım" niye bu şekilde hitap ettiğimi sizler biliyorsunuz,dünkü maillerinizde çoğunuzla artık akraba olduk.Beni inanılmaz mutlu ettiniz.Güzel yorumlarınız ve desteğiniz için sonsuz teşekkürler. İstekleriniz yerine getirilecek,buna nostaljik karikatürlerde dahil.Ayrıca merak etmeyin,hep aynı kalacağım size söz,zaten akrabayız ne de olsa. Sadece bugün sayenizde sokağa çıkıp,ben Hürriyet"te yazıyorum artık diye şöyle bir salınamadım.
Neden mi?
Çünkü gözlerim şiş....Siz anlarsınız......Sevgiler...
DİP NOT: Ben Tekin Aral'ın kızıyım, Oğuz Aral'ın yeğeniyim.
PaylaÅŸ