Paylaş
Ömrühayatımda hiç kilolu olmadım, tabi bunda bir yetmiş ikilik boyumun bana kıyağı da var.
İnanılmaz yemek yerim, beni yakından tanıyanlar yemeğe, yemek yapmaya olan düşkünlüğümü bilirler, galiba şanslıyım; yediğimi cayır cayır yakanlardanım.
Hamileliğimi bile on iki kiloyla tamamlayan şanslılardanım.
Neyse şimdi size anlatacağım olay biraz farklı.
Hiç kilolu olmadım dediysem, hiçbir zaman da sıska ya da sıfır beden olmadım, zaten buna hiç bir zaman da niyetlenmedim.
Ben kilolarımla, olduğum halimle mutlu mesut yaşarken bir gün mükemmeliyetçi cadı kardeşim Ayça’dan bir mesaj aldım; “Ayşe demin düşündüm de senin en az on, benim de en az beş kilo vermemiz lazım”
Bu mesajı aldığımda üzerimde mini elbise, Yeşilçam ödüllerindeydim.
Bir an sinirim hop etti, hemen cevabı dayadım; “Saçmalama, boyum bir yetmiş iki, kilom altmış bir; elli bir kilomu olayım Ayça, git işine”
“Yahu öyle deme, televizyona falan çıktığında duba gibi gözüküyorsun şekercim”
Sonraki mesajımı buradan yazamayacağım; “bip bip...”
Aradan geçti bir süre, yaz başı hastanelik oldum bildiğiniz gibi. Neyse şükür iyileştim ama bir baktım ki hastalık sırasında iki kilo vermişim.
Ay ben kendimi böyle bir beğen, bir beğen. “Kilolu olmasam da hafif zayıfa kaçmak güzelmiş be” dedim. Ne giysem yakışıyor, pazardan aldığım elli liralık kot bile üzerimde eğreti durmuyor.
Bu arada Ayça da beni görünce; “wow mow” çekiyor, “işte bu ama biraz daha” diyor.
Daha önce Ayçayla kavga edip küfürler sayan ben; “Ya güzel oldu değil mi kardeşim? Aklınla bin yaşa ama sen de biraz zayıfla” demeye başlayıverdim.
Şunu da söylemeden geçmeyeyim, Ayça da bir altmış beş boya elli iki, elli üç kilolarda.
İki kilo verince bana ne olduysa, bir anda herkesin kilosuna takmaya başladım, herkesi; zayıfları dahi kilolu görmeye başladım.
Aynanın karşısında kendimi sabah, akşam inceler oldum ve yeterince zayıf olmadığıma karar verdim.
Başladım rejime, o ara evi de taşıdığımdan; in çık debelenip durduğumdan, yine kilo verdim; bir iki daha gitti benden.
Nasıl mutlu oldum, anlatamam; taytlar giydim, kısacık gömleklerle; sanırsınız mankenim ama öyleyim kendimce.
Kilo vurdu elli yediye, kim görse; “Ay ne kadar zayıfsın, ay ne güzel vücudun var; taş olmuşsun taş” dedikçe iyice hırslanıverdim. “Haydi Ayşe, iki kilo daha, haydi yürü kızım, yürü” dedim.
Kendimi asla aç bırakmadım; salata, et, sebze takıldım ama elbette uzun zaman hamburgermiş, pizzaymış, pastaymış, onlardan uzak kaldım. Şimdi iki kilo daha verdim; yani elli yediyim.
Ayça; “Benden zayıfsın” diye komplekslere girdi, rejime başladı. Ben ise hayatımdan son derece mutlu mesut olmam gerekirken daha dün aynanın karşısında kendimi; “En az iki kilo daha vermelisin Ayşe” diye düşünürken buluverdim.
Oturup düşününce benim için tehlike çanlarının çalmaya başladığını kabullendim, artık yeterince zayıf olmama rağmen hala kendimi kilolu buluyordum.
İçimi bir korku basıverdi; “Aman Allah’ım, yoksa anoreksiyaya mı yakalanıyorum?” diye karalar bağladım ve soluğu psikologda aldım.
Uzunca konuştuk; “Korkma” dedi, “anoreksiya olmaz böyle, sen sadece gaza fazlaca gelmişsin, artık daha fazla kilo verme, keyfine bak”
Oh rahatladım ve artık sadece yeni kilomu koruma kararı aldım. Bu arada doktordan çıkarken; “Bir daha geleyim mi, bir ay sonra?” diye sordum.
Doktorum cevap verdi; “Sen gelme ama sana en az on kilo vermen lazım diyen kardeşin Ayça bir müsait zamanında uğrayıversin bana”
Ya işte böyle sevgili okur dostlarım, aman ha sakın bu kilo girdabına kendinizi kaptırmayın.
Paylaş