Paylaş
Bu sene Twitter’da daha yaratıcı fotoğraflar bekliyorum... Mesela meyvelerle bir kombinasyon yapabilirsin! Aslında Noel’de senden bir Noel Anne pozu beklerdik.
Nihat Doğan: Senin en üretken, en duygulu halin ülke sınırları dışındaki halin. Ne yap, ne et bu sene de kendini uluslararası bir yarışmada göster. Uzaktaki gözyaşları her zaman daha inandırıcı olur!
Dr. Erol Köse: Sende potansiyel çok, oraya buraya harcayacağın enerjini tıp dünyasında harcasan belki 1-2 hastalığa çare bulursun. Ne de olsa sen bir doktorsun!
Ey Davut Güloğlu: Aşk desen başaramıyorsun, beste desen onu da beceremiyorsun ama ayağının tırnağı bile olamayacağın bir insana (Hayko Cepkin’e) maymun diyorsun. Eh bu durumda sen ne oluyorsun? Cevabını bekliyorum!
Devamı haftaya...
Anne bunu geri verelim
Kimi mi, benim küçük kardeşimi, Ayça’mı.
Doğduğunun üçüncü günü anneme böyle demişim, öngörü taa o yıllarda gelişmiş bende demek ki. Bu hatun doğduğundan beri sürekli benim ömrümden yedi.
Altına kaçırdığı bir gün birinden duyduğumu uyguladım, bir kibrit çaktım, söndürüp poposunu yaktım, daha da altına işemesin diye... İşte ilk dayağı da o gün yedim anamdan bebeğinin poposu su topladı diye. O dayakla bu kıza olan gıcığım gün be gün artıverdi, bir de sıpa o kadar güzeldi ki. Benim kara kuru görüntüm yanında bu adeta bir güzellik abidesiydi.
Sonra büyüdük. Büyüdük-çe başıma daha beter bela oldu. Her haltıma karıştı, kendini kardeşten çok benim ablam sandı, hâlâ da sanmakta. Gelelim son numarasına, sanırsınız kadın Elif Şafak, karışıp duruyor her yazıma. Onu yazma, bunu yaz. Bu yazı olmamış, eh bu fena sayılmaz.
Dün beraber Starbucks’a gittik, vır vır konuşurken “kes” dedim, “yazı yazacağım.”
“Ne yazacaksın?”
“Şunu, bunu...”
“Aaaa olmaz, sakın ha.”
“Sana ne kardeşim.”
“Okunmazsın ondan” dedi. “Ulen üç senedir herhalde kendim yazıp kendim okuyor değilim.”
Çenesini kapasın diye, “hadi konu söyle” dedim, aman Allah’ım onları yazsam gazeteden kesin şutlanırım.
Kıyamadım yine; “tamam” dedim, “bak onları yazıyorum ama sus.” Sustu, ben de o sırada bunu yazdım, perşembe okuyunca telefon edip bana sayacak kesin ama ne yapayım bu köşe benim kardeşim.
Yeni yılda yeni sevgiliye tüyolar
Zaman akıllı olma zamanı. Yaş desen o da kemale ha erdi, ha eriyor. Eh o zaman artık eski hatalar, sevgi uğruna bilinçsizce gözü kapalı yapılan salaklıklar yapılmıyor, en azından ben yapmayacağım, bu da benim bu yıla dair aldığım ilk kararım.
Mesela artık “Sana ne pişireyim?” demek yok, onun yerine “Beni nereye götürüyorsun?” diye soracaksın. Adamın eskimiş külotuymuş, pijamasıymış artık senin ilgi alanına dahil olmayacak, tek yapacağın bulduğunu çöpe atmak, gerisini o düşünsün.
Kolesterolüymüş, balık yağı içecekmiş, hiç işim olmaz. Kendiminkinden bihaberken bana ne elaleminkinden. Tıraş köpüğü, diş macunu, artık benim banyomda kendilerine yer edinemez, çok istiyorsa arabasının torpido gözüne koysun.
Artık bir anne edasıyla gece mece kimsenin üstünü örtemem, üşüyorsa baksın başının çaresine... Ana mıyım, sevgili mi karışıyor vallahi.
Bundan sonra sevgilimin “ay param yok, ah pulum” laflarını da çekemem, biz diyor muyuz “paramız yok” diye, gurur yapıyoruz herhalde, o da yapsın, bana çaktırmasın.
Ayda yılda bir çiçek alınmayacak; şimdi diyeceğim bir şey ama ağır gelecek, her hafta alacaksın kardeşim.
Doğum günümü, yok bilmem ne günümüzü hatırladın diye artık madalya takıp bin teşekkür de yok, gerekirse adet günümü bile bileceksin.
Anama, kardeşime, arkadaşıma en ufak hatanda haydi herkes yoluna. Ha seninkilere gelince saygıda kusur etmem ama yılda kaç kere görüşürüm, o da benim eşref saatimle ilgili.
Aldatmaya girmiyorum bile, sıkıyorsa kafanı çevir bak bir hatuna... Sonun olur ikinci sayfa. Daha çok şey var ama yer biraz kısa, bunları oku bir zahmet, gerekenleri de kendin ekleyiver. Ha yemiyorsa, bir daha düşün, beni de boşuna meşgul etme.
Paylaş