Torun torbaya karıştım farzı misal...

Yaşım gelmiş 80’e diyelim, inşallah o kadar yaşarım.

Haberin Devamı

Kızım Begüm’ün üç çocuğu oldu diyelim... Yok, olmaz Begüm benden 22 yaş küçük sadece. Bu durumda onun çocukları da kazık kadar olur.
O zaman diyelim ki torunumun çocukları var.
Ben Begüm’le falan yaşamıyorum tabii, hem kendime kıyamam hem de onlara...
Bir gece Begüm’de toplanıyoruz. Onun çocukları ve üstüne üstlük torunları.
Saçlarım hâlâ olabildiğince kızıl.
Şu zamane kızılötesi argan uygulamasıyla saç beyazlama sorununu çözdüler çok şükür de rahat ettik.
Ayağımda yine topuklular var, ne yapayım 1.74’ten 4 santim gitti yaşlanınca, artık daha kısayım.
Ama o da dert değil, özel filtreli ekran simülatörüyle gençliğimdeki boyumla salına salına yürüyorum.
Yine full makyajlıyım haliyle, ee suratımı da gerdirmişimdir... Beş on defa diyeceğim de, eskidendi o gerdirmeler. Şimdi uzaktan işi bir ışınla hallediveriyorlar!
Şömine önüne oturmuşum, bana gelen robot hanım “Ne içersiniz?” diyor.
“Kızım” diyorum “Sen bozuk musun? Ay Begüm’e söyleyeyim de seni bir kontrole götürsün. Hafıza kartın mı doldu ne! Bin senedir votka içiyorum!”
Sonra Begüm’ün torunları oynamaya başlıyorlar önümde.
Torunlarıma hediyeler almışım, hepsi pek sabırsızlar paketleri açmak için.
Gün boyu dolaştım, aradım didindim sahaf buldum, hikâye kitapları aldım.
Şeker Portakalı, Küçük Prens, Pollyanna, Kibritçi Kız, Kaşağı, Pembe İncili Kaftan ve daha bir sürü güzel kitap...
Seriyorum önlerine, “N’apıcaz biz bunları?” demezler mi!
Diyorum ki “Yavrum bunlar çok güzel hikâyeler, bizler bayıla bayıla okurduk, eminim siz de çok seveceksiniz”...
Küçük torun pek beğenmiyor: “Bunların hepsi zaten hovinternette animasyonlu olarak var!”
Biri diyor ki bana “Büyükanne sizin zamanınızda hovinternet var mıydı?”
Uyanığım tabii, hovinternet ne biliyorum.
“Ah evladım ah, vardı da adı internetti o zamanlar” diyorum.
Üçünü de yanıma çağırıyorum.
“Bizim zamanımız sizinki gibi değildi, sizler pek şanslınız pek... Ah ah... Şimdiki gibi bedava değil, ücretliydi internetimiz. Bazen kesilir, bazen yavaşlardı. Bir bakardık var, bir bakardık yok! Facebook, Twitter, WhatsApp kullanırdık haberleşmek için... Hey gidi günler heyy...”
“Hani şimdi biz gezegenler arası sohbet ediyoruz ya hologramla, onun gibi bir şey miydi o saydıkların büyükanne?”
“Evet canım, benzer sayılır aslında.”
Diğer torun atlıyor hemen, “Neden ışınlanmıyordunuz da o şekilde haberleşiyordunuz?”
“Fesuphanallah!”
Sonunda takımın gerisi salona geliyor.
Hologram mı ne, onu açıyorlar haberleri izlemek için.
Bir anda adamlar salonun içinde beliriveriyor, uzansam sanki yakalayacağım.
Kanlı canlı yanımda duruyorlar sanki.
Yanından uzaklaşıyorum adamın az biraz, “Bu kim” diye soruyorum.
“Annecim” diyor Begüm, “Uçan otobüste kadını taciz eden bir adam. Neyse ki kadın ışın kılıcını kullanmış erkenden, kadında hasar yok ama adamda hasar çok!”
“Vay be” diyorum, “Bizim zaman nasıldı bir de şimdiki zamana bak!”
Benim torun torbaya karıştığım zamanlar gerçekten nasıl olacak acaba?
Neler değişecek hayatımızda kim bilir...
Teknoloji ilerledikçe hayatımız kolaylaşacak mı yoksa bugünleri arar mı oluruz bilinmez...
Bugün uğraştığımız dertler o zaman da olacak mı?
Gelecek de bir gün gelecek mi?

 

Yazarın Tüm Yazıları