Paylaş
Bir süredir burada yaşıyorum. Gürültüsü, kalabalığı malum...
Seviyorum artık patırtıyı gürültüyü.
Beni canlandırıyor, hayata bağlıyor.
Son iki ayda tanık oldum sürekli duyduğum iki sese.
Birini önce anlayamadım, adam bir şey satıyor ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum.
Aşağıda bizim güvenlik var, “Yahu bu adam ne satıyor” diye sordum. Meğer simit satarmış...
Ay ne sevindim size anlatamam, meşhur sokak simidi evimize kadar geldi. Hem de Etiler gibi bir yerde.
İkinci duyduğum ses bir kadının.
Tüm gün iki kere dolanıyorlar arabayla ve o mikrofonla sesleniyor,
“Hanımlar, overlokçu geldi. Kılık kıyafetleriniz evden alınır, istediğiniz şekilde düzenlenir, sonra hoop size geri teslim edilir!”
Bu da oluyor burada. Hani pahalı mahalı bir semt zannederiz ya...
Kimliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bir semt aslında.
Pahalı evler de var, ucuz evler de... Sen yeter ki başını sokmayagör.
Ben bayılıyorum bu semtin simitçisine overlokçusuna.
İşte böyle yaşamalı!
Sokaktan gelen bu seslere seviniyorum çünkü bu sesler o semtin canlılığını gösteriyor.
Belki de biraz nostaljik geliyor bunları duymak.
Eskiye, çocukluğuma, güzel anılara götürüyor beni.
Yüksek binalar, rezidanslar, AVM’ler dolunca şehrin her mahallesine, semtine, artık göremez olduk sokak satıcılarını maalesef.
Eskiden bozacı geçsin diye camda, balkonda beklerdik, köşeden dönünce de elimizde bir kapla koşardık yanına. Kasaplık ürünler hariç her şey ayağımıza, sokağımıza gelirdi eskiden.
Turşucu, zerzevatçı, macuncu, horoz şekerci, yoğurtçu, kalaycı, neler neler...
Plastik leğene ve mandala evdeki eskileri takas eden hanımlar...
“Bohçacı geldi haaanıımmmm” sesiyle yenilenen nevresimler, pike takımları, çarşaflar...
Eskiler eskide kaldıkça işte böyle, sokak simitçisine, overlokçusuna daha da sevinir olduk...
Paylaş