Paylaş
Kocaman bir yapı, bahçesi falan da yok. Terası var, herkesin orada konuşlandığı. Camlar tellerle kapalı, bir kaza olmasın diye. Merdivenleri var, çık çık bitmez, illa ki duraklarsın arada, nefeslenirsin...
Bu bina benim okulum, burası B.A.L... Yani Beyoğlu Anadolu Lisesi. Eski adıyla English High School For Girls. (İngiliz Yüksek Okulu Kızlar İçin)
English High School For Girls adını 1979’da kaybetti okul, devletleştirildi ve Beyoğlu Anadolu Lisesi oldu.
Ben 1989 mezunuyum, okulu kazandığımda, yani 1982’de çok heyecanlanmıştım.
Okulu dışarıdan görünce ürkmüştüm. Herkesin okullarında bahçe vardı, bizim okulda soğuk taşlar, ürkütücü merdivenler...
Ama ısındım hemen, herkes çok şekerdi. Özellikle de ablalar.
Ablalar son sınıftan seçilen en başarılı öğrenciler olup, onlara “prefect” denirdi.
Bu ablalar aslında başımıza öğretmen, yanı sıra bir derttiler!
Elin ayağın oynamayacak fazla, disiplinli olacaksın. Ha bir de disiplin kartlarımız vardı.
Ablalar ya da bir öğretmen seni okul içinde Türkçe konuşurken görürse ya da bir taşkınlığını, imzalarlardı kartını! Üç imza da toplandı mı direkt disipline yollanırdın!
İlk sene çok zor başlamıştı Beyoğlu Anadolu Lisesi’ne katılan biz kızlar için. Milli Eğitim sağ olsun, o sene bize kıyak çekmişti! Siyah önlük giyilecek, beyaz yaka takılacak.
Kabustu bu! Tam genç kızlığa geçişte yine önlüklerden kurtulamamıştık ve okulda tek biz yeni yetmeler bu kıyafetle arzı endam ettik.
İkinci sene ne olduysa acıdılar halimize de kalktı siyah önlük. İyi de oldu!
Genç kızız, boylar yerinde, her şey yerli yerinde ama bu siyah önlüklerle sırıtıyorduk.
Türkçe derslerine giren öğretmenler dışında neredeyse Türk öğretmenimiz yoktu. Senelerce gelen Türk öğretmenler de hep İngilizce okuturdu dersleri.
Okuduk, çalıştık...
Hâl böyle giderken hep bir şey aklıma takıldı.
Yav, bizim okulda neden erkek yok ki?
Yoktu işte! Biz kızlar da erkeklerle beraber okumayı, onlarla bir şeyler paylaşmayı öğrenemedik o yıllar.
Bir erkek sıra arkadaşım olmadı, bir erkek kankam olamadı.
Olan biten şuydu, kız okulunun önünde, okul çıkışını bekleyen, her yaştan, her tipten bir sürü erkek olurdu...
Şimdi düşünüyorum da kızlı erkekli okumak güzel ya... Erkeği tanımak da sana bir fayda.
Bu kadar Shakespeare oyununu sahneye koyduk, erkek rolüne biz girdik hep.
Bir gün Atatürk devrimlerini canlandırdık, kafasına fes giyen, şapka takan yine biz kızlar olduk...
Özellikle Gülse’yle (Birsel) ben boyumuz uzun diye, nerede bir erkek gerek hemen başvurulurduk!
Okulun son senesinde yine dedikodular gelmeye başladı kulağımıza.
Artık kızlı erkekli olacak okul diye...
Vay be dedim ne bahtsızmışız be! İlk sene kara önlük, tam mezun oluyorsun erkekler geliyor peh peh...
Sonra gelmişler, oh ne iyi etmişler. Kızlı erkekli okumanın tadına vardılar.
O eski binada erkek sesleri de yankılandı, o koca terasta onlar da konuşlandı, o spor salonunda onlar da halter kaldırdı... Sahneye de çıkmışlardır kim bilir kaç kez, Shakespeare oynamışlardır...
Ama şimdilerde bu güzellik bitiyor. Okulumda her şey sil baştan yaşanıyor.
Bugünkü okul müdürü dilekçe vermiş bakanlığa. O da kabul edilmiş, onaylanmış.
Şunu demiş dilekçesinde; “erkek öğrenciler okulun tarihi yapısına zarar veriyormuş, basketbol falan için bütçe lazımmış, vs vs”...
Yahu ne alaka? Çocuk mu kandırıyorsun sayın müdür?
Acaba kızlarla baş etmek daha mı kolay, erkekler zorluyorlar mı?
Kızı erkeği o okula giren herkes okulunu sever. Erkeklerden tahribat falan yapan da olmaz. Kızlar da basketbol oynamak istiyorlarmış, bütçe kesiği varsa kızlar adına da bunu düşünmelisiniz!
Çok üzüldüm kendi adıma... Bu okuldan mezun olan biri olarak.
Bizim okul yüzüklerimiz vardır, üstünde “post tenebras lux” yazar.
Karanlıktan aydınlığa demektir. Hâlâ gururla takarım, her yüzüğe sahip olanlar gibi.
Siz ise ne yapıyorsunuz?
Aydınlığa zor bela çıktığımız şu günlerde yine mi karanlığa götürüyorsunuz bizi?
Sizce gider miyiz?
Gitmeyiz! Okuluma dokunmayın, bırakın olduğu gibi kalsın...
Paylaş