Paylaş
Dün sadece ananas yedim, ha pardon sevgilimin verdiği şampanyadan da bir kadeh içmiştim.
Bugün yine iğrenç geçecek benim için, hep aynı terane hep. Biraz değişiklik olsa hayatımda keşke.
Bak yine yardımcım geldi, tam kahve zamanı.
“Ne var?”
“Ablacığım, kedilerin ve köpeğimiz Charlott’un maması bitti.”
“Çekil gözümden Muhabbet, sayende benim de günüm bitti, enerjimi yedin. Bu kadar işim var; kil masajı, yosun, sıkılaştırma bacaklarıma, detox suyu içeceğim beş litre, hay saçıma da şey edeceklerdi, bir de bikini randevum vardı, ay zaman kalırsa yazı da yazacaktım gazeteye...”
“Üzülme, mızıma” dedi Muhabbet. “Sana hemen bol zencefilli bir çay yapayım, bir de masaj...”
“Hadi be” dedim, “sen masajdan ne anlarsın, ben Filipinlilere alışığım.”
Çay getirdi.
“Ne bu?” dedim.
“Simit de var istersen yanına” dedi.
“Küfür mü bu? dedim. “ya da biri sana şaka mı yaptırıyor?
İçtiğim çaylar sadece slim ya da yeşil değil mi?
Simit sadece belim için çevirdiğim şey değil mi?
Ben Ayşe Aral, köşe yazarı değil miyim?”
Değilim...
Bu yeni sosyal oluşumdan sonra artık çok girer oldunuz hayatımıza.
Bilmiyorsunuz içimizi, kolay belki oradan yazmak sizler için.
Belki bazen saldırı, belki bazen evinde saldırıp ya da işinde saldıramadığına, başkaldıramadığına bir haykırış ama bu yazar da canlı.
O da bu hayatın içinde, onun da senin gibi kredi kartı borcu var, ödeyemedi.
İnan var, o da karısını kocasını kolluyor ve aldatılıyor, onun da davaları var bu ülkede, onun da evlatları var senin gibi kolladığı, her daim “neredesin?” diye aradığı, o da ölmekten korkuyor, belki kanser, ne biliyorsun?
Bu kadar yüklenme yazarına, yine ne yazıyorsa senin ağzından o yazıyor.
Paylaş