Hürriyet benim, sizin...

Erken evlendim... Evde baskı çoktu, gezmeye tozmaya yasak çoktu, evlenince özgür olurum demiştim...

Haberin Devamı

Evlenince de özgür olamadım. Baskı yine vardı. Gençlik, kıskançlık...
En büyük özgürlüğü tattığım günler, bundan yedi sene öncesiydi. Hürriyet Gazetesi'ne adım atıp yazmaya, özgürce içimi açmaya başladığım günlerdi.
Yedi sene önceydi... Hayatımın en kötü dönemini yaşıyordum. Çok hastalık, ölüm korkusu yaşamıştım ama sanki hiçbiri bana bu kadar koymamıştı.
İnanılmaz kötüydüm. 17 senelik evliliğim bitiyordu, sevdiğim adamla yollarımız ayrılıyordu...
Yazan çizen bir aileye sahip ben, o güne dek gayet iyi okullarda okumama rağmen, elim iş tutabilecekken, kendime bir iş edinme potansiyeline sahipken; kitap okumak ve dünya mutfaklarını deneyip yemek yapmaktan öteye gitmedim.
Evli, çocuklu ev kadını halinde yaşadım ettim. Boşanınca, babam da artık yok ya, eksik kaldım.
Yazdım, yazdım kendimce... Ağladım, yazdım, sustum, yazdım...
Fena da değildim, eş dost “Kızım genetik!” dedi, “Yazsana bir yerde”.
Bir yer?
Bir iki blogda yazdım.
Sonra, ne cesaret, Fatih Çekirge’yi aradım.
“Gel” dedi, “konuşalım”...
Okudu etti. Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olmak kolay iş değildir.
Yazılarımı, oradaki samimiyeti beğendiğini söyledi.
İlk hurriyet.com.tr’de yazmaya başladım ben. Üç sene orada yazdım.
Hürriyet’te yazmaya başlayınca, hele bir de sizler yazılarıma e-postalarla yorum yaptıkça...
Ben değiştim bir anda. Mutlu günlerimdeki gibi nefes almaya başladım derin derin... Bir süre hiç ağlamamıştım...
hurriyet.com.tr’de yazarken aklıma Yetiş Ayşe düşüverdi. Patronum Fatih Bey “Olur ya, süper!” dedi. Hürriyet Gazetesi çok okunduğu için, sizler sayesinde beş senedir bir sürü insanımızın yüzü güldü. Detaya gerek yok... Her şekilde yapılmayan yardım kalmadı. Bu gazete olmayaydı, bunlar nasıl olacaktı?
hurriyet.com.tr’de üçüncü senem bitmişken, ağır bir hastalık geçirdim. Komaya girdim. Doktorlar arkamdan “Hazırlıklı olun!” demişler aileme, “Buradan kurtulması çok zor, Allah’a kaldı işi”... Ve kurtuldum! Bir yere gitmeye niyetim yoktu, Allah’ıma şükür! Daha Kelebek’te yazacaktım ayol.
Ana evinde toparlanmaya çalışırken telefon çaldı.
“Alo?”
“Ayşe Hanım merhaba, ben Selim Akçin. Kelebek’te yazmanızı istiyoruz.”
Koltuktan yere düşecektim, ağladım ama Selim’e çaktırmadım. Yazı bile yazdım bununla ilgili. Melek olacaktım Kelebek oldum diye...
Gazeteme, gazetenize yapılan her saldırı karşı tarafın bizden ne derece korktuğunun işaretidir. Ne derece aciz olduklarını göstermektedir.
Güç böyle gösterilmez, fikir böyle savunulmaz! Bu ucuzluk, bu basiretsizliktir!
Çaresizlik budur! Yazık... Keşke daha kaliteli, Hürriyet kalitesinde tartışabilseydiniz. Bunlar çok ucuz hareketler...

Yazarın Tüm Yazıları