Havaalanındaki rezalet...

Havaalanındayım, içeri girmek için sıradayız.

Haberin Devamı

Pis pis etrafıma bakınıyorum, insanları tiplerine göre yargılıyorum çünkü korkuyorum olan bitenden!

Birisi üstüne hırka giydi mi o sıcakta tırsıyorum, kafasında şapka olanlardan da!
Saklayacak bir şeyiniz mi var, çıkarın o şapkaları ya...
Terör merör korkutuyor da bekleme sırasında önümdeki Türkiye gerçeği daha çok korkuttu beni.
Yedi kişiler... Üç büyük, dört bebek. Farklı yaşlarda çocuklar.
Kadın, adam ve genç kız.
İçimden geçiriyorum “Aa genç kızları var, üstüne de yıllar sonra dört çocuk yapmışlar!” diye.
O sırada adam söylenmeye başlıyor genç kıza; “Hanım ya sen bu bavulu al” diye.
Hanım mı?!!
Şok oluyorum.
Daha çok genç o kız ya!
Sonra esas şok geliyor. Adam öbür kadına dönüp “Sen de çocukları tut hanım” diyor.
Nasıl yani?
Öyle yani... İkisi de hanımı.
Bir ara kadın ve genç kız göz göze geliyorlar, of bu adamdan bıktık gibi birbirlerine bakıyorlar.
Ben önce adama sonra da kadınlara yuh demek istiyorum, bir türlü söyleyemiyorum.
Ve sonunda kontrolden geçince susamıyor, adama ve kadınlara dönüp “Yuh yani yuh!” diyorum, “Yuhlar olsun!”
Anlamıyorlar bile niye yuhlandıklarını.
Adam pis pis bana bakıyor. Bana baksana sen diyecek gibi oluyor.
Ben de koşar adımlarla uzaklaşıyorum adamın suratına tükürmemek için...

 

Haberin Devamı

Şeytanın bacağını kırdım

Maaile annemin kiraladığı eve gittim.
Kadıncağız yedi senedir tutuyor, her sene gidememiştim diyemeyeceğim, gitmiyordum diyeceğim.
Gittim ya bu sene ilk defa.
O hengâme arasında ev kalabalık ya, kaynarım sandım arada.
Hayır, kaynayamadım tüm gözler üzerimdeydi. Varsa yoksa konu bendim.
Ben, ben, ben...
Masalar üstüme kuruluyordu, dağınıklık benden soruyordu, evde yemek yendiğinde en fazla eti yiyen bendim (maalesef ki öyle)...
Gece alt kat, orta kat hatta teras katı da dâhil olmak üzere sifon çekip evi ayağa kaldıran da bendim.
Bu arada Alona’dan sonra ilk uyanan da bendim.
Ben uyuyamadım Bodrum’da suyundan olsa gerek...
Uyuyamadım tabii, hayaller kuruyordum bir de... “Ya Allah’ım” diye başlayan, “biri karşıma çıkar mı?” diye...
Çıka çıka yaşını başını almış üç adam, biri eski adıyla milli piyangocu yeni adıyla hepicini dağıtan, biri kömür gözlü mısırcı, bir de her gün sahile taze balık getiren...
Yaşı geçkinler bir yana, diğerleri tipten kaybetti.
Biri göbekli aynı benim son halim, biri çok konuşuyor hiç susmuyor, bir diğeri hep negatif, iyi bir şey söylemiyor.
Hepsi hep ağlak aynı ben gibi. Yoksa olabilirliği vardı yani...
Ama...
Bu arada Cennet Evleri Sitesi’ndeki insanlar bir harika! Evli, çoluklu çocuklu, torun torbalı...
O kadar kaliteler ki, o kadar asiller ki...
Her gün o koca insanlardan biri yanıma geliyordu,
“Okuyorum seni, takipteyim” diyordu.
Böyle olunca, doğruyu yazmaktan, neysem oyum demekten bir daha mutluluk hissettim.
Şimdi İstanbul’dayım ama Cennet Evleri’nin insanlarını valla özledim, iyi ki varlar. Hep de var olsunlar...
İstanbul’a gelirken herkese dedim; “Ben şimdi tatile kafa dinlemeye gidiyorum, kalabalıktan sıkılıyorum.”
Dönüş yolunda Begüm dedi ki; “Anneannem ağladı biz gidiyoruz diye...”
Ben de başladım bir anda höykürmeye, “Ay dedim ya ben annemi hatta o kalabalık aileyi hatta herkesi şimdiden özledim.”
Canım annemle özellikle özel konuşmalar yaptığımız, benim onun boynuna kendi boynumu yasladığım o saatleri...
Ayşe’nin notu: Seni çok özlüyoruz babiş, tek...

 

Yazarın Tüm Yazıları