Paylaş
Koskoca bir yılı geride bırakıyoruz… Hepimizin damağında acı-tatlı hatıralar. Umutlar ve özlemler biriktiriyoruz. Son zamanlarda hayatımıza girenleri ve hayatımızdan gidenleri düşünüyorum. Hayatımıza yeni geleni büyük bir coşkuyla karşılıyoruz. Gelen bir bebekse eğer hastane odasından başlıyor hazırlık. Organizasyon şirketleriyle doğuma gidiyor, doğum fotoğrafçılarıyla gelene “Merhaba!” diyoruz. Bir de gidenler var… Eski günleri, gelenekleri, dostları, büyükleri, gidenleri özlüyoruz.
Geçen günlerde aile büyüğümüzü, babamızı, Devlet Tiyatrosu sanatçısı Fikret Tartan’ı başka bir hayata uğurladık. Dini görevlerimizin hepsini yerine getirdik. Ancak İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi’nde düzenlenen tören hepimizi o gün orada olan herkesi derinden etkiledi. Eşim, annemiz Melek Tartan ve değerli dostları onu anlattılar, onu konuştular. Hüznü dile dökmek kolay değildi; hele ki oğlun babaya vedası hiç kolay değildi. Oğlu, babasından dürüst, namuslu ve ilkeli olmayı öğrendiğini söyledi. Dostları; “Baba dostumdu. Tiyatro için yaşadı. Daha yazacak çok şeyi vardı. Sanat adına bizi birleştiren bir dosttu. İleride yeniden görüşeceğiz…” dediler.
‘Hoşça kal demek’
Öyle güzel, öyle anlamlıydı ki sadece sanatçılarımızı değil, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, hayatımıza dokunan herkesi keşke böyle uğurlayabilsek diye düşündüm. Onlar için bir iki küçük söz söyleyebilsek. Salonlarımız, sahnelerimiz, sözcüklerimiz, anlatacaklarımız olsa… En güzel elbisemizi giysek, saçımızı o gün daha bir güzel tarasak hatta makyaj yapsak ve giden için bir araya gelsek. Küçük bir anı anlatsak mesela… Ya da teşekkür etsek… Artık her şeyi o kadar hızlı yaşıyoruz ki, gidene “Hoşça kal!” derken bile aceleciyiz. Gideceğimiz yerler, buluşacağımız dostlar, ufukta bekleyen işlerimiz, hırslarımız var. Acele etmeden, usul usul veda etmeyi öğrenmeliyiz. Hayatı da ölümü de içimize sindirmeliyiz.
Bu veda bana hayatımızdan gidenleri ve onlarla birlikte kaybolanları hatırlattı. Hayatımızdan gidenler sadece aile büyüklerimiz, takvim yaprakları, mevsimler ve yıllar değildi; geleneklerimiz, âdetlerimiz, kültürümüz, alışkanlıklarımız da onlarla birlikte gitmişti. Bugün biraz da onları hatırlayalım istedim. Yılın bu son günlerinde dokunarak, hissederek yeni yıl kartları yazardık. Büyüklere, dostlara, uzak ama yakın mesafe arkadaşlara iyi dilekler, umutlar postalardık. Bugün herkese aynı soğuk, mekanik mesajları gönderiyoruz. Dileklerimiz bile sıradan. Ne büyük emek ve özenle sofralar hazırlardık. Uzun soluklu sofralarda dostlarla buluşurduk. Bugün bırakın dostları, tüm aileyi sofrada buluşturabilmek büyük başarı. Oyunlar oynardık… Tombala mesela. ‘Çinkoyu’ ve ‘Bingoyu’ unuttunuz mu yoksa? Saat on ikiye yaklaşırken balıketli, kıvrak bir dansöz çıkardı ekrana. Kilitlenip kalırdık televizyona.
Yılbaşı sofraları
Pahada hafif hediyeler alırdık sevdiklerimize. Küçük bir çerçeve ya da ajanda yeterdi mutlu etmeye sevdiğimizi. Ocakta dumanı tüten çay, kaşık şıkırtısı mutluluktu, paylaşmaktı. Telefonlaşmadan, mesajlaşmadan aynı yerde aynı saatte buluşabilen insanlardık biz. Sevdiğini yakasındaki kırmızı karanfilden tanıyan bir neslin çocuklarıydık. Bugün teknolojinin kuklaları olduk. “Seni seviyorum” demek büyük işti. Utanmayı, yüz kızarmasını bilirdik. Şimdi günü birlik ilişkilere alkış tutar, özgürlüğü bacak arasında arar olduk. Eskiden sağ elin verdiğini sol el görmezdi. Bugün ne sol eli, bütün dünya görür oldu. En önemlisi de yas tutmayı unuttuk. Artık bu hayattan gitmek bile sıradanlaştı.
Değerlerimizin hepsi usul usul hayatımızdan gidiyor. Sözde modern olurken fark etmeden özümüzü yitiriyoruz. Bizi biz yapan geleneklerimizin üzerine her gün bir avuç toprak atıyoruz. Giden de yalnız gitmiyor hani, beraberinde birçok şeyi alıp götürüyor. Yeni yıl kartları; dostluğu, vefayı… Sofralar; paylaşımı, birliği… Oyunlar; birlikte eğlenebilmeyi… Küçük hediyeler; azla yetinebilmeyi… Bugün hepimizde geçmişe özlem var. O zaman gelin bu yılı uğurlarken işe sevdiklerimize kartpostal göndermekle başlayalım. Güzel bir dost sofrası kuralım. Eşi, dostu, akrabayı eve çağıralım. Hindi nar gibi kızarırken, kestaneleri çıtırdatalım. Tombalada çinko yapamazsak şansımızı Milli Piyango’da deneyelim.
Paylaş