Paylaş
‘Kadına yönelik şiddet’, ‘Aile içi şiddet’ deyince nedense hepimizin aklına, gözünün önüne dayak geliyor, vurdu, kırdı geliyor. Oysa şiddetin bizim görmediğimiz daha acı bir yanı var. Araştırmalara göre kadının canını en çok yakan ne fiziksel ne ekonomik ne de cinsel şiddet. Asıl şiddet dil yarası, sözel, duygusal şiddet. Boşuna demiyor Orhan Baba “Dil yarası en acı yaraymış...” diye. Peki; dil yarası ne demek? Bağırmak, hakaret etmek, küfretmek, korkutmak, tehdit etmek, aşağılamak, alay etmek, başka kadınlarla kıyaslamak, işini, maaşını küçümsemek... Üstelik yaş, dil, din, ırk, sosyoekonomik statü tanımıyor. Ünlüymüş, ünsüzmüş, gençmiş, güzelmiş, kariyerinin zirvesindeymiş hiç fark etmiyor. Hepimiz hayatımızın bir bölümünde, bir anında sözel şiddete maruz kalıyoruz. Bazen kilomuz diğer kadınlarla kıyaslanıyor, bazen güzelliğimiz... İşimiz fasulyeden sayılıyor, “Bu maaş senin neyine yeter!” deniyor. En ufacık bir tartışma kavgaya dönüşüyor, küfürler havada uçuşuyor... Ama yok siz anlatmadıkça, paylaşmadıkça kimse sizin ne yaşadığınızı bilmiyor, bilemiyor. Çünkü sözel şiddet fiziksel şiddet gibi uzaktan bakınca görülmüyor. Ne kolunuz morarıyor ne dudağınız patlıyor ne de kaşınız yarılıyor. Dil yarasıyla bütün morluklar, kırıklar kalbinizde. Kim nasıl anlasın ki?
Asıl şiddet
Evet, “Hepimizin evliliğinde, ilişkisinde küçük tartışmalar oluyor!” Ama o tartışmalar hakaret boyutuna ulaşmamalı. Olur da ulaşırsa işte o zaman sözel şiddet başlıyor. Uzman Psikolog Perran Söğütlü sürekli sözel şiddete maruz kalan kadınların psikolojik açıdan büyük bir çıkmaza girdiklerini korku, sessizlik, çekingenlik, özgüvensizlik, kendini değersiz hissetme, mutsuzluk, umutsuzluk gibi psikolojik belirtiler gösterdiklerini söylüyor. Sözel şiddetin izleri gözle görülmediğinden edilen hakaretin ağırlığı da kişiden kişiye değişiyor. Kimine göre ‘salak, aptal’ hiçbir şey ifade etmezken bir başkasına göre ağır hakaret sayılıyor.
Aileden miras
Ama bir konuda hemfikiriz ki yapılan araştırmalara göre kadınları en çok ‘or...pu’ kelimesi incitiyor. Peki; incinen, yıpranan zamanla özgüvenini kaybeden kadın kendini nasıl savunuyor? Savunmaya geçerse iyi çünkü psikoloğumuza göre pek çok kadın zamanla şiddeti hak ettiğini düşünmeye başlıyor. Ailesinin, düzeninin bozulacağından korkup olan bitenin üzerini kapatmaya çalışıyor. Bu noktada kadının babasıyla olan ilişkisi, çocukluk yılları, rol model aldığı anne figürü devreye giriyor. Eğer çocukluğunda babası da annesine hakaret ediyorsa eşinin hakaretlerini duymazdan gelebiliyor. “Babam da böyleydi... Demek ki bütün erkekler böyle...” diyerek genelleme yapabiliyor. Bazen de işin tam tersi oluyor. Zamanında babasına gösteremediği tepkiyi eşine gösteriyor. Ama genele bakınca kadınların en yaygın kendini savunma şekli “Sensin o” ile başlayıp “Aynı babasının oğlu” diye devam ediyor. Araya da birkaç beddua sıkıştırılıyor. Psikoloğumuz bu tür savunmalar yerine hemen tavır alınması gerektiğini söylüyor ve “İlk hakareti duyduktan sonra ikinciyi beklemeyin!” diyor. Çünkü şiddet şiddeti doğuruyor sonra bir bakıyorsunuz ki sözel şiddet fiziksel, ekonomik, cinsel şiddete dönüşmüş. Görüyoruz ki her şey yine çocukluğa, aileye dayanıyor. Baba anneye hakaret ediyor, küfür ediyor, anneyi küçük görüyor. Böyle bir evde büyüyen çocuklar gördükleri, duydukları her şeyi geleceğe taşıyor. Erkek eşine, sevgilisine tıpkı babası gibi sözel şiddet uyguluyor. Kız eşinden hakaret işitince normal karşılıyor, hak ettiğini düşünüyor. Malum şiddet bize atalarımızdan miras; “Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”, “Saçı uzun aklı kısa”, “Kadın erkeğin çarığıdır”, “Kızını dövmeyen dizini döver”. Bu kemikleşmiş şiddet kültürünü, algısını yıkmak, dil yarasına merhem olmak ailelerin elinde.
Paylaş