Paylaş
Ne giysek? Mis gibi, çiçek gibi bayramlıkları giysek. Birinci gün karambole geldiyse, ikinci gün “Yeni tur, yeni şans” desek. İlla dumanı, etiketi üstünde kostümler, pabuçlar giyeceğiz diye bir şey yok. Ver elini gardırop. “Bugün, yarın giyerim” diye mahşere ertelediğimiz ne var, ne yok ortaya döksek. İçlerinden on numara kombin yapsak, bayramlık yapsak. Senede bir-iki gün olsun bayram neşesini tenimizde, bedenimizde de yaşasak.
Nereye gitsek? Şehirde kalanlar, evde kalanlar, konu komşuda, hısım akrabada kalanlar... Tatile gidemeyip Instagram’daki deniz-ayak ikilisine hırs yapanlar. Bir kere avantaj sizde. “Neden?” derseniz, fıstık gibi şehir size kaldı. Ayaklara kuvvet, geziyoruz dostlar. Kendi şehrinizde turist olun. Daha önce görmediğiniz bir yeri keşfe çıkın. Bu bayram şehrinizle de bayramlaşın.
Ne yesek? Ne yemesek ki! Kalemi, kâğıdı hazırlayın sağ baştan sayıyorum. Kavurmanın ziyafeti, baklavanın zarafeti, sarmanın kıvrımı, pilavın bereketi, böreğin hem çıtırı hem de çeşit çeşidi... Çatalın ucundancılar kafadan elendiniz. Canı boğazdan gelenler bu bayram da en çok siz sevindiniz, sevildiniz. Bırakın kinoaları, chi’aları, avokadoları dağınık kalsın. Dört gün dört gece dört beyazla bayram olsun, afiyet olsun!
Ne dinlesek? Bu bayram en çok çınarları, büyükleri dinlesek. Dünü, bugünü, anıları, bayramları... Eski günleri, eski dostları, dostlukları... Sonra bayram havalarıyla da maaile havamızı bulsak. Zeki Müren’le, Müzeyyen Senar’la nostalji yapsak; Ceylan Ertem’den ‘Esmer’le geleceğe dokunsak.
Paylaş