Paylaş
“Evlilik olayını geri atmayın. Nasibinizi bulunca kararınızı veriniz. Çok seçici de olmayın. O zaman gülistandan boş çıkarsınız.” Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan genç kızlarımıza böyle bir mesaj verdi. Teoride kulağa biraz keskin gelse de, pratikte fena değildi.
Bilinen ama dile vurulmayan gerçek: ‘Kızların Türkiye’de seçme şansı yoktu, yok!’ Yakın zamanda işlerin değiştiği zannedilse de kızlar hâlâ bekliyor... Çıkma teklifi bekliyor, yemek teklifi, evlenme teklifi bekliyor...
Evlenmek güzeldir
Peki; bir erkeğin evlilik teklifi beklediğini gördünüz mü? Muhtemelen görmediniz. Bekleyen kızlar, bekleyip de bulamayan kızlar, nasipleri arasından karar vermek zorunda olan yine kızlar. E, hep armudun saplısı, üzümün çöplüsü geliyorsa onlar ne yapsın? Keşke her şey Başbakan’ın dediği gibi olsa kızlar seçse, seçici olsa, hayallerindeki erkeği bulunca bir de evlenme teklifi etse. Anadolu’da durum daha vahim, ‘sapı, çöpü’ demeden kızlar karar vermek zorunda çünkü büyükler öyle uygun görüyor. ‘Fazla naz âşık usandırır’ deniyor, kız alınıyor, kız veriliyor. Metropol hayatına gelince, orada da gerçeklere göz kapatma, görmezden gelme var. Kime sorsanız ‘Evlilik mi, çok banal!’ diyor. Belediyenin ilişkiyi onaylaması lüzumsuz, düğün dernek angarya, gelenek görenek demode... Peki, sonra ne mi oluyor? Erkek birlikte yaşamaya ikna ediliyor, evler birleştiriliyor, evlilik istemeyen erkeğin bilinçaltına evlilik kodları yerleştiriliyor. Kızımız düğün dernek hayalleri kuruyor, bekârlığa vedada elebaşı, düğünlerde halay başı, çiçek atma yarışlarında sıra başı oluyor...
Her an, her saniye evlilik teklifi bekliyor. O bekledikçe, erkek kaçıyor... Sarışına kaçıyor, esmere kaçıyor, gözü eldekine değil hep dışarıdakine kayıyor. Belki de Başbakan kızlara değil erkeklere seslenmeliydi. Çünkü seçen, karar veren, teklif eden hep erkekler. Gelen teklifler arasından en sapsızına, en çöpsüzüne karar vermeye çalışan kızlar. Erkek kaçmaktan yorulup, evliliğe kendini hazır hissedince nikâh masasına oturuyor. Kızlar da erkeği seçip ikna ettiğini sanıp, kahraman geçiniyor. Öyle ya da böyle evlenmek, eş olmak, bir olmak, bir çatı altında buluşmak güzel... Toprak Ana gibi üremek, üretmek, var etmek kadının doğasında olan... Ama günümüzde evlilikler yürümüyor. Ülkede evlilik sayısı azalırken, boşanma sayısı almış başını gidiyor. 2013’te 125 bin 305 çift boşanmış.
Görücü usulü evlilik bu toplumun gerçeği, Batı’da etkisini nispeten yitirse de, Anadolu’da halen devam ediyor. Aile büyükleri tanıdık bir ailenin kızını beğenir. Gençler birbirine münasip görülür. Sonrası malum, telli duvaklı gelinlikler... Böylesini tabii ki desteklemiyorum ama bir de gerçek var; eski evliliklerde saygı vardı, sevgi vardı, emek vardı, vefa vardı, uzun ömür, bir yastıkta kocamak vardı.
Ne varsa eskilerde var
Şimdi diyeceksiniz ki; “Kadın o zaman razı oluyordu, şimdi olmuyor. Özgürleşti artık kahır çekmiyor.” Oysa erkekler de özgürleşti, onlar hiçbir şey çekmiyor. Kadın ne kadar özgürleşse de kanatlarını takıp, bırakıp giden yine erkek. Ne varsa hep eskilerde vardı. Artık herkes iyi günde birbirinin yanında, kötü günde firarda. Başbakan “Bir çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocuk ise yerinde saymaktır...” diyor. Çok sesli, çok renkli, kalabalık aileler güzel. Eskiden üç değil beş çocuk yapılırdı. Bizler, çoğumuz çok çocuklu, tek maaşlı, büyük ailelerde büyüdük. O zaman hayat şartları daha kolaydı, beklentiler daha azdı. Şimdi çocuk yapmak ciddi bir bütçe istiyor. Masraflar hamile kalınca başlıyor. Doğum koçu, diyetisyeni, pilatesi, baby shower’ı, doğum fotoğrafçısı, oda süslemesi, ikramları...
Başbakan’a katılıyorum kimse gülistandan boş çıkmasın... Herkes yuva kursun, eş olsun, anne olsun, baba olsun, herkesin evladı olsun... Evlilik desteklensin, kızlara mesajlar verilsin. Ama insan şunları da duymak istiyor; “Kızlar kendi ayakları üzerinde dursun, meslekleri olsun, girişimci olsun, siyasete girsin, sadece evi değil ülkeyi de yönetsin, sadece mutfağın değil hayatın kalbi, evin direği de olsun...” Ve tabii erkeklere de bir çift mesaj... “Evlilikten, sorumluluklarınızdan, korkularınızdan, kendinizden, eşinizden, çocuğunuzdan, yuvanızdan kaçmayın... ‘Armudun sapı, üzümün çöpü’ demeyin!”
Paylaş