Paylaş
Şimdi ise dünyanın çeşitli yerinde kızı ile birlikte Bubble Show’ u gerçekleştiriyor. Bir kere bile aferin kelimesini duymamış ama şimdi hayallerindeki işi yaparak çok mutlu bir hayatın içinde. Yani o aslında hiç çalışmıyor, hayallerini gerçekleştiriyor.
Show sırasında sahneye davet ettiği minikleri görünce Ata “anne ben niye sahneye çıkmıyorum” dedi. Öyle kalabalık ve karmaşa vardı ki, Fan Yang’ ın bizi fark etmesi imkansız gibiydi. Show ilerlerken aynı soruyu defalarca sormaya başlayınca durumu basitçe anlattım.
Ama hayır. Anlamıyordu. O sahneye çıkmak istiyordu. Onlarca hatta yüzlerce insan arasından sıyrılmak ve fark edilmekti istediği. Benliğinin bu sihirli isteğine yanıt bulamadığı için huzuru kaçıyor ve daha çok geriliyordu.
İstediğinin olamayacağını anlayınca ağlamaya başladı. Show bitmiş, herkes evinin yolunu tutmuştu. Yolda ilerlerken ağlamaklı bir şekilde bana şunu dedi:
-Artık ben hiç sahneye çıkamayacağım.
-Başka bir etkinlikte belki sen de çıkarsın, lütfen üzülme Atacığım.
-Hayır anne. Beni sahneye çıkarmadılar. Bir daha hiç çıkamayacağım.
Bir olayı böylesine genellemesi ve umutsuzluğa kapılmasına dayanamadım. Biraz moral vermeye çalıştım.
-Önce neden senin sahneye çıkamadığını düşünelim. 1. Çok kalabalıktı 2. Biz koridora yakın değildik 3. Karanlıktı 4. Çok gürültü vardı. Sen dikkatini çekmek için elinden geleni yaptın. Dikkatini çekememiş olman senin beceriksiz olduğun anlamına gelmez.
Daha da sakinleşmişti. Söylediklerim mantıklı gelmiş olmalıydı ki, yüz ifadesinden anlattıklarımı kavramaya çalıştığını anladım. Sonra birden bambaşka bir şey söyledi.
-Ama anne sabah çok parçalı puzzle’ı yapamamıştım. Offf diyerek yine ağlamaklı oldu.
Sonunda sürekli olumsuz çağrışımlarla kendini üzen bu ufaklığa gerçekleri bir kez daha anlatmanın zamanı gelmişti. Elimdekileri bırakıp göz hizasına eğilip ona şunları söyledim.
Ata, seni çok seviyorum.
Herzaman seni çok seviyorum.
İstersen sahneye çık, istersen çıkma…
İstersen puzzle’ı yap, istersen yapma,
İstersen söz dinle, istersen dinleme…
Herzaman seni çok seviyorum.
Keşke şu üzüntünü durdurabilsem.
Keşke sen hiç ağlamasan…
Hep gülsen, mutlu olsan…
Ama hayat böyle bir şey değil.
Bazen üzülürüz.
Bazen yapamayız.
Bazen beceremeyiz işte.
Bazen eksik yaparız.
Bazen aksilikler olur.
Bir daha deneriz, sonra bir daha, sonra bir daha…
Belki bir daha sahneye Fan Yang’la çıkamayabilirsin ama başka bir etkinlikte olabilir.
İyi olmasını iste.
Hep iyilik iste.
Ben hep senin yanındayım.
Acını, üzüntü, hayal kırıklıklarını paylaşıyorum ve hep paylaşacağım.
Kalbindeki acıları silemem ama benzerini hissedebilirim.
Elini sıkı sıkı tutuyorum ve hiç bırakmayacağım.
Öylesine coşmuştum ki… Karşımdakinin sadece 4 yaşında bir çocuktu. Beni ne kadar anladığını bilemiyorum. Ancak ona kendini iyi hissetmesi için kalbimdeki herşeyi anlattığım için huzur duymuştum. Artık daha sakindi, emindi ve güveni tazelenmişti.
Biraz yürüyüp taze çiçekler aldıktan sonra, eve dönmek için taksiye bindik.
Şoför önce Ata’ya hal hatır sordu, ardından kendi oğlundan bahsetmeye başladı. Lisede oynarken müthiş bir futbol yeteneği varmış. Madalyaları, plaketleri olan yetenekli bir sporcuymuş. Takımda ve bütün akranları arasında parmakla gösterilimiş.
Birgün seçmeler olmuş. Dünyaca ünlü futbolcular, teknik direktörlerin olduğu bir seçme… Okuldan ve takımdan kimselerin izlemeye gelmediğini görünce morali bozulmuş. Yanında sadece babasının olması onu bir türlü motive edememiş. Hatta bir şut dahi atamamış. Seçilemeyince o gün futbola küsmüş, bir daha topa dokunmamış.
Yüzlerce insanın arasından farkedilmek, sıyrılmak için eline geçen fırsatı kullanamamış olması düşündürücü.
Onlarca futbol başarısı neden seçmelerde onu motive edememişti. Bireysel olarak “ben yaparım” hissi neden oluşamamıştı? Özgüveni neden devreye girmemişti?
Sürekli övülen bir yetenek olmaktan ziyade, her koşulda sevildiğini hissettirilseydi nasıl olurdu?
Çocukluktan itibaren duygularını tanıması, kendisiyle iç iletişim kurması için ona fırsatlar verilseydi nasıl olurdu?
Yeteneğinin değerini daha gerçekçi algılaması sağlansaydı nasıl olurdu?
Belki sonuç hüsran olmazdı.
Özetle; sev ama (hormonlu bir şekilde) övme ki; çocuğun benliği, yetenekleri ve iç iletişimi daha sağlıklı gelişsin, kendini daha iyi tanısın, limitini daha net kavrasın. Fazla pohpohlanma hüsrana yol açarak hayallerin bir balon köpüğü gibi sönmesine neden olabilir.
Paylaş