Paylaş
Küçücük bir çocuk nasıl zona geçirir?
Neye üzüldü?
Neden zona?
Daha onlarca soru sorulabilir. Fakat bu soruları kafamın içinde dönmedolap gibi dönmesine izin vermek istemedim. Bir kaç doktora birden danıştım. Yanıtlarımı aldım ve işe koyuldum.
Bir anne olarak tek görevim var: onu iyi yetiştirmek. Iyi yetişmesinin temel taşı ise gözlerinin içinin gülmesi ... O iki mavi gözün huzurlu bakışları için ne gerekiyorsa yaparım.
Atişko tek ebeveynle büyüyor. Yani benimle... Bilirsiniz, ayrılmış her kadının yükü ağırdır. Çocuğu varsa bu yük iyice ağırlaşır. Bir anne olarak beni yoran şey çocuğuma bakmak, büyütmek, iyi yetişmesi için çabalamak değil... Aksine, gücüme güç katıyor.
Fakat kendimi en ufak bir şeyde "çocuğum çok iyi", " ona iyi bakıyorum" alt mesajlarını verirken bulmak ağrıma gidiyor. Bakamamış da olabilirim. Çoğu konuda eksik ve hatalı yanlarım da olabilir. Niçin açık vermemek zorunda hissediyorum kendimi, tek başıma büyüttüğüm için. Yaşadığım toplum bekar annelerin herşeyine acımasızca karıştığı için...
Fakat bugünlerde dünya umurumda değil. Oğlum iyi olsun, gerisi boş. Zaten çok iyi. Oradan oraya koşturuyor, zıp zıp zıplıyor, performansı yerinde maşallah. Hayatı her çocuk gibi rengarenk yaşamaya ve bana her çocuk gibi çok şey öğretmeye devam ediyor.
Örneğin: "Ne yaşarsan yaşa, sana iyi gelen şeyleri yapmayı ihmal etme."
Az önce önce öylr bir mandalina yedi ki, o mandalina Atişko' nun midesine indiği için çok mutlu olmuştur herhalde. Ne kadar güzel koktuğunu, tadının nefis olduğunu, onu ne kadar çok sevdiğini mandalina dilimine anlattı. İşte bana bir öğreti daha...
Ziyaretimize gelen arkadaşım Meral' e oyuncaklarını çıkardı, okuldaki arkadaşlarından bahsetti, bol bol şakalaştılar.
Durumunu biliyor fakat pek odalı değil. Bana kalırsa hayatında renkli, yapıcı, olumlu ve güzel şeylere daha fazla yer vererek enerji topluyor. Biz yetişkinler en ufak gripte dahi homur homur homurdanırız. Bazen kendimize acır, depresif oluruz. Bizi sadece kendimizi düşünmenin iyi edeceğine inanmışızdır genelde... Hatta bazen kendimize acırız.
İşte yine çocuklarla olan önemli bir farkımızı daha gördüm. Çocuklar hayatı bir bütün olarak görmeye ve yaşamaya her şartta devam ediyor.
Bu bakış açısına sahip bir yetişkin tanıyorum. Kanserin son aşamasında ama şu an sevdikleriyle cennet gibibcir yerde tatil yapıyor. İşine devam etti, gidebildiği kadar gidecek. Şarkılar söyleyen, neşesini eksik etmeyen biri. Bir mahzene inip üzülüyor, sonra karşısına çıkıyor gibi bir halimiz var.
Tıpkı şu an benim Ata' yla olan durumum gibi... O yokken üzülüyor, hayata olan bağlılığını gördükçe üzülmenin değil, neşe vermenin daha kıymetli olduğunu öğreniyorum.
Başka bir boyuta geçtim. Sayılar, rakamlar, iş, evraklar, istatistikler, kimin ne dediği çok önemli değil benim için. İçinde hırs, kin, nefreti besleyen itiş, kakış, baskı, dedikodu, yarış, kapris ve kendini evrenin merkezi zannedenlerden oluşan bu dünya umurumda değil.
Paylaş