Paylaş
Evde ekran açık. Bir takım gömlekli, kravatlı adamlar etrafı kırmızı renkli, rakamların, alt yazıların aktığı ekranda konuşuyorlar. Çoğu rakamların yorumu üzerine... İçeriden annem sesleniyor. Haydi yemeğe... Sahi anne etin kilosu ne kadardı dedim. Ultra zengin olduğumdan değil, et yemediğim için bilmiyorum. Annem, dolabımızın ne kadar boş olduğunun farkında mısın? dedi. Bu yanıt bana çok ağır geldi. Yılların öğretmeni emekli maaşıyla karnını zor doyuruyor. O an çorbaya daldırdığım kaşıkla birlikte utanç kaplıyor yine.
Yine çünkü babam artık doğal gaz faturası ödemediğimiz için bütçesinin rahatladığını söylüyor, ellerinde kağıtlarla masaya otururken. 2 ay önce rahatlsaymış daha iyi olurmuş. Doktorun önerdiği cihazı yenileyecekmiş. Parayı orada kullabilirmiş. Çok şükürmüş. Evet, bin şükür kendilerine yetebiliyorlar.
Ben ise iki kere mahcubum. Bekar bir anne olarak, çocuğumun tüm masrafları bana ait ve evimin ve kendimin ve hayatımın tamamının. Ama yine de bin şükür de benden. Şükrediş başka bir şey. Daha iyisini istemek başka bir şey...
Oturma odasındaki uzmanlar konuşmaya devam ediyor. İlgiyle dinliyoruz. Şu parti şu kadar oyu şu nedenle almış, şu nedenle alamamış. Fakat içerideki rakamlara dayalı veri analizi sunan takım elbiseli uzmanların hiçbiri hangi duygularla hareket edildiğini konuşamıyor sanki. Belki duyguları konuşmak için uygun bir yer ve zaman değil.
Sodamızı alıp ekran başına geçtik annemle...
"Aklımdan geçenleri sadece annemle paylaştığım" günlerin son günü olduğunu istediğim günün akşamı...
Şükürle karışık yaşam mücadalesiyle dolu hayatımızın en acayip günü...
"Bunlar vatan haini" nidalarının hafifleyeceğini ve yeniden düşünüleceğini umduğum zamanların başlangıcı...
Bir anne olarak benim sorularım var:
-Ben haftada 2 kez ailem için et yemeği pişirebilecek miyim?
-Çocuğuma istediği ayakkabıyı, oyuncağı alabilecek miyim?
-Elektirik, su ve doğal gaz faturalarım kabus olmaya devam edecek mi?
-Çocuğumu nasıl bir eğitim sistemi bekliyor?
-Hangi öğretmenle nasıl bir zihniyetle karşılaşacak?
-Çocuklar etnik kimliği, ismi, doğduğu yere bakılarak ayrımcılığa uğramaya devam edecek mi?
-Tazice, tecavüze uğrayan, zorla evlendirilen çocukların akıbeti yine aynı mı olacak?
-Çocuklar nefret söylemini kanıksayarak mı; yoksa farklılıklara saygı duyulan nazik söylemleri benimseyerek mi büyüyecek?
-Nükleer bir kaza olduğunda yapacağım ilk şey oğluma veda öpücüğü vermek mi olacak?
-Savaş, iç karmaşa, ekonomik krizle mi çocuk büyüteceğiz?
-Kadın cinayetlerine kimse dur demeyecek mi?
-Kadınlara yapılan ayrımcılığa, horlanmaya, yok sayılamaya karşı kim ne yapmayı düşünüyor?
Beni inşaata dayalı hamleler coşturmuyor. Ben evdeki tencerede ne piştiğine, evdeki ve okuldaki çocukların gelecek ihtimallerine bakarım. En insani hisleriyle siyaseti kim yapıyorsa yüreğiyle cevap versin.
Siz çocuğunuzu nasıl bir Türkiye' de büyütmek isterseniz? Oy isteyenler ve oy verenler, bana lütfen yanıt verin.
Paylaş