Paylaş
İnsanları ve hayatlarını incelemiyoruz.
İnceliksiz davranışlarımızla, bu hayat içinde yapış yapış, değersiz günler geçiriyoruz.
Halbuki bir canlı diğer canlıya, belli ölçülerde tahammüllü, hatta varlığından memnun yaratılmıştır. Kargaşa sınırların paylaşılmasında ortaya çıkar. Et obur, ot obur ne tür olursa olsun, bu olaya önem verir. Kendine tanıdığı sınırlar içinde, egemen olmak ister.
Kedi, köpek, kuş, at, şu, bu hepsi bu olayı benimser. Doğanın yapısında da belki bu böyledir. Sınırı dışında gezinen bir köpek, başı yerde, kuyruğu inik, bakışları endişeli kararsızdır. Saldırgan değildir.
İnsan beyni ne harika olaylarla veya olay malzemesiyle doludur. Bakıyorsunuz, sıradan bir yapı, hepsi birbirine benzeşiyor. İhtiyaçları, gereksinimleri de aynı. Ama yansımaya başlayınca, neler oluyor neler. Size bu yazıyı yazarken 29 harften dünyanın, kâinatın, kaosun sınırlarını zorlayan fikirler sunuyorum. Doğayı yakından izlemeye başlayınca, kurallar, kuraklar, uçmak için, yürümek için, yüzmek ve yüzdürmek için, yakmak için, yapmak için onlarca eylem içinde kafamda bir sürü düşünce düşlüyorum.
Aksaray’da bir okulda otizimli çocukların özel eğitim sınıfı kapatılsın diye tüm veliler ayaklanmış durumda ve otizimli çocukların okul çıkışlarında veliler toplanıp çocukları yuhluyorlar. Yani şimdi olayı iki satırda özetledim ama bunları yazarken hislerimi tam olarak anlatamıyorum. Bu cehaletin ya da sevgisizliğin hangi seviyesi olduğunu bilmiyorum. Bilgim veya bilim bu duruma yeterli değil.
Yani yarın bir gün başıma gelse diye hiç mi korkmaz insan…
Allah korkusu kısmı yok mu hiç…
İşte insan insanla imtihan oluyordu…
Peki ne yapacağız?
Herkes müspet ilimlerle henüz tespit edilemeyen, belki de kendisinin bile farkında olmayabileceği bir bellek taşır. Bu bellek o kişinin geçmişinin belleğidir. Asırlar boyu üst kuşaklarının deneyimlerle kazandığı meziyetlerin kendisine aktarılan mirasıdır.
Bu bir “bayrak yarışı” gibidir. Herkes görevini tamamlayıp ölmeden önce bu mirası bir sonraki genetik kuşağına devreder. Büyümek, kendisine devredilen bu mirasın üzerine daha fazla meziyet koymakla ve alt kuşaklarına daha fazla olumlu meziyetler bırakmak ile mümkündür. İşte yabancılar buna “KARMA” demektedir.
Sevgili Aksaraylı Veliler sizlere sesleniyorum.
Neden büyümediniz?
Anne olmaktan, kadın olmaktan utandınız mı bu süreçte…
Genetik kuşağınızdaki bu bayrak yarışında neden kaybettiniz?
Yani sen kapıda o çocuğu yuhalarken, senin çocuğunun hayat boyu hiçbir işte başarılı olmama fikrini ve hayatın her alanında gizli gizli yuhalanacağını hiç hissetmiyor musun?
Size kimse anlatmadı mı evrenin alma-verme dengesi olduğunu?
Zaman oku giderek artan düzensizlikle kaosa doğru giderken, genel bir akışın içerisinde bu hareketin tersine çevrildiği süreçler, ortamlar vardır. Termodinamiğin ikinci yasası düzenden düzensizliğe geçiş yönüne entropi denir. Çevresiyle enerji alışverişinde bulunamayan kapalı sistemlerde entropi'nin sürekli arttığı görülür. Çevresinden enerji aktarımı yapabilen sistemler düzeni korur. Enerji miktarının evrende azalması yani düzensizliğin çoğalmasıdır. Bu yüzden enerjiyi azaltmamalıyız. Sevgiyle ve sakinlikle bu insanlara bu enerji akımını vermeliyiz.
Evrende harika bir sistem var ve harika bir görünmez bağ var. Mesela tüm gün dedikodu yapmanla akşam eve gittiğinde tutan migren ağrın arasında bir bağ olduğunu, sokakta yaşlı bir teyzeye yardım etmenle otoparkta boş bir yer bulman arasında bir bağ olduğunu hatırlayın.
Otizimli çocukların anneleri zaten zorluklarla mücadele ediyor. Sizin gibi çocuğunuzu okula gönderip hiçbir şey olmamış gibi akşam rahatlıkla onları evde bekleyemiyorlar. Sen bir insanın yükünü hafifletmek ve kusurlarını örtmek yerine nasıl olur da yarasını kaşırsın.
Neden normalleşemiyoruz?
Milli eğitim bakanlığı bu konuya el atmış. Soruşturma başlatılmış. Bu kişiler hak ettikleri cezaları elbet görürler ama önemli olan bu değil.
Bunu niye yapıyorsunuz?
Üzerimize düşen hayata karşı insanların umutlarını yok etmememizdir.
Bizler umut vermeliyiz. Umut vermeyi bilmiyorsak bari yok etmeyelim. İnsanların canını acıtmaktan ve bir sonraki genetik kuşağa taşıdığımız bayrak yarışımızı güzel tamamlamalıyız. Mars-Plüton karesi bu hafta birçok düzeni yerinden oynatmaya hazırlanıyor.
Bu konuda bunlardan biridir. Bazı gerçekler görülmeye ve değiştirilmeye hazırlanıyor. Buna inanıyorum…
Değişecek…Bizi kendilerine benzetmeye çalışmalarına izin vermemeliyiz. O insanları da kazanmalıyız. Yoksa bizim de yuhalayan insanlardan ne farkımız kalır…
Mutlu günler dilerim.
Not1: Bu arada 2008’den 2020’ye uzanan mektup serüvenimiz başladı. Harika mailleriniz geliyor. Hepsini okuyorum. Adınızı paylaşmadan hissettiklerinizi buraya her hafta paylaşacağım. Bu köşede hatıra kalsın sizlere….
Not2: 9 Kasım Cumartesi saat 16:00-18:00 arası Tüyap Kitap fuarına yolunuz düşerse 2020 yılı ajandasını Dr.Ender Saraçla birlikte imzalayacağız.
Beklerim…
Kalbimin üzerinde büyük bir yeriniz var :)
Biliyorsunuz…
İnşallah görüşürüz…
Paylaş