Paylaş
Son bir yıldır 2021 yılı için bahsettiğimiz o önemli kare açı bugün kesinleşiyor.
Satürn ve Uranüs kare açısı hakkında bir sürü makale yazdım. Hepsini Google’dan tekrar aratarak okuyabilirsiniz. Bugün sadece farkında olmanız gereken konu, içinizde veya dünyanızda bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettiğiniz an olacak.
Özellikle kendi hayatınızda bu nasıl tezahür edecek bunu en iyi siz anlayacaksınız. Kendinizi bıkmış ve her şeyi olduğu gibi bırakmış bir duygu içinde hissedebilirsiniz.
Bu kare açıya Venüs ve Mars arasındaki 90 derecelik açıda eşlik ediyor. Bu durumda önümüzdeki birkaç hafta için önemli olacak. Bulunduğunuz ilişkilerde özellikle yakın ilişkiler içinde yoğun bir sevgi ya da nefret duyguları taşıyabilirsiniz. Sevdikleriniz ile ilgili yanlış bir iletişim şekli hızlı öfke nöbetlerine dönüşebilir. Yine de bu duygu yoğunluğu, eğer tarafınızdan doğru kontrol edilebilirse çok iyi bir şekilde azalabilir.
Hayat kaybetmeyi öğrenme sanatıdır.
Sevdiklerinize ya da iş hayatınızda ortak arkadaşlarınıza kızgınlık hissine kapılabilirsiniz. Başkalarının en beklemediği zamanlarda sinirlenebilir ve aşırı tepkisel duygular geçirebilirsiniz. Bunu yönetmek için kontrol edemediğiniz ortam ve durumlar içerisine girmemeye özen gösterin.
Sevgi ve kızgınlık arasında köprü kurmak,
İnsanların yaptıklarınızı görmesini istemeniz,
Uyum ve denge arayışınız,
Bazen bir şeylere hayranlık duymak istemeniz,
Sevgiyi arzulamak,
İşlerin hızlı ilerlemesi,
Kafanızın aşırı karışması,
Her şey parçalandığında yeniden kendinizi tamir etme isteğiniz….
Yalnız değilsiniz….
Gücendikleriniz, kızdıklarınız ve surat asmak zorunda kaldıklarınız hepsi bu sevdaya dahil.
Onlara gücenmek, kızmak, surat asmak çözüm olmayacak. Değişimi kabul etmek gerçek bir çözüm hali alacak.
İnsanoğlu ne ister?
İnsanın istediği sadece “merak etme” ben hallederim diyen birilerinin olduğunu görmektir bazen…
Ben mesela hayatın o tarafında olmayı seviyorum.
“Ama” cümlesi ile başlayan ya da içinde geçirmeden direk bağlantı kurarak insana onu vermeyi seviyorum. Bunu önemli bir gayret olarak görüyorum. Sorgulamadan, yargılamadan ben buradayım hallederim demek ne büyük bir hediye gibi geliyor bana…
Daha ötesi karşımdaki insanı o hissettiği duyguda rahat ettirerek ve benden bir şey istediğini unutturarak bunu yapmayı başarmak çok huzur verici geliyor.
Adımı defalarca “Ayşegül ya da Aylin” diye okuyanları bile düzeltme isteğim yok. Nasıl olsa fark eder diye bir zaman verişim var. Böyle olması gerektiğine inanıyorum. Şekilcilikle kafamı yormuyorum.
Arada bende normal bir insan olarak bu gayretimin sonuçsuz kaldığını düşünüyorum. Böyle olmayı istemediğimi kendime söyleyerek vazgeçme kararı alıyorum. Kendimle geçiniyor muyum bu durumda…
Asla…
Kendi kalbime güvenerek tekrar düşündüğümde kendimle olan kavgam son buluyor. Dünyayı sevginin kurtaracağını nasıl bir inanmışsam kendimle kavgamı bile yarıda kesip inandığıma yürüyorum. Aslında kendimle kavga etmek iyi geliyor. Kimseyi mesele etmiyorum. İnsanın kendiyle çözebildiği her şey dünyaya da yük olmuyor. Ya da ne bileyim bana öyle geliyor.
20 yıl olacak astroloji ile ilgili yolculuğum.
Az değil elbet… Birlikte büyüdük bu yolda diyebilirim. Finalde gökyüzü olayları karşısında astrologdan beklediğim tek şeyin beni anladığını hissetmesi oldu. Ne tavsiye istiyorsun ne de gelecekten bir şey bilmek. O an içinde kaybolduğum kör boşluktan birinin elini uzatmasını ve seni anlıyorum bende o duyguları paylaştım ya da herkes bu duyguları taşıyor denmesi oldu. Bu yüzden size teknik anlamda bir yazı dışında bunu ifade etmek istedim. Çok özlediğiniz bir konu var…
Dedemin mektupları…
Yazar ve ressam dedemin öldükten sonra bize miras olarak bıraktığı mektupları kurcaladım.
1999-2000 yılında Satürn-Uranüs karesi yaşanırken neler hissetmiş ve duygularını nasıl dile dökmüş diye tüm mektupları gezdim.
Hazineyi karıştırdım. 1999 haziran ayında yazdığı bir mektubu buldum.
Şimdi sizle paylaşıyorum:
“Oturdum, düşünüyorum. Neyi düşünüyorum?
Hayret kendimi kuşatılmış hissediyorum!
Nerede, nasıl? kanıt yok!
Geçmişe gidiyorum, net değil.
Güne bakıyorum, ele gelir bir şey yok! Yarınlara sığınmak istiyorum, tutunacak dal bulamıyorum!
İnsan dünde, günde, yarın da olabilir mi? O da anlamsız!
Öyleyse neredeyim, neyi istiyorum? Yanıt yok!
Düşünmekten vazgeç diyorum, beynimde kıpırtı var!
Oku diyorum, tümceler, maskaralık edip yer değiştiriyor.
Okuduğumu anlayamıyorum! Kalkıp göbek atmak istiyorum, ses ve oylum bozuk! Bir şeyler atıştır diyorum, neyi atıştıracağımı bir türlü bilemiyorum! Kendimi ekmek yerine mendili kemirirken yakalıyor, gülüyorum!
Yürüyüşe çıkıyorum, yol yetmiyor! Kafamda bir bozuk şerit!
Telefon çalıyor, tavana yapışıyorum, açıncaya kadar kapanıyor!
Çalmıyor ona da aramayana da bozuluyorum!
Yoksa ben bozulmuş muyum diye telaşla ayağa kalkıyor, bedenimi dinliyorum hastamı oldum diye,
Hayır, her şey yerli yerinde, tıkır tıkır, hem de domuz gibi çalışıyor!
Kırk birinci sigarayı yakıyorum, yakmak istiyorum, son kibrit yanıyor, başından kopup pantolonumu yakıyor!
Fırttırmamak için otobüsle yolculuğa çıkıyorum, elimde bir börek, bir meyve kutusu, naylon çöpü düşmüş, ağzını açmaya çalışırken, gömleğime bir damla, doğrulurken bir büyük damla da pantolona!
Tepem atıyor, hepsini üstüme boca ediyorum, bir otobüs dolusu seyircisi önünde!
Sakinleşiyor, bu olanlar sanki bana olmamış gibi cama yaslanıyorum, kırları seyrediyorum!
Aa Aa ne göreyim uyumuşum, rüyamda sen! öyle bir rahatladım ki, öyle bir rahatladım ki!
Dostlar buna bağımlılık diyorlar! Bunun neresi bağımlılık Allah aşkına siz söyleyiniz.!”
Doğan Cüceloğlunun vefatına çok üzgünüm…
Herhangi bir sebeple bu dünyadan bir gün hepimiz ayrılacağız.
Ama dünyaya bıraktıkları sayesinde hiç gitmemiş gibi onu hep yaşayacağız…
Bu mucize…
Benjamin Franklin’in harika bir sözü vardır: Tarihe geçmenin iki yolu vardır; hikayesi yazılacak işler başarmak veya gelecekte okunacak kitaplar yazmak…
Hepimizin başı sağ olsun…
Paylaş