Paylaş
Günaydın dünyalılar,
Size de günaydın kalbi kötüler,
Size de günaydın sevgisiz insanlar,
Hoş, sizin bu yazıda ne işiniz var dimi neyse.
Belki bir sebepten uğrarsınız belli mi olur?
Merkür gerilemesinin ilk günü birçok şeyi hızlıca sorguladım. Sonra Kanyon Avm’de şöyle bir bank buldum. Oraya çöktüm. Sağa baktım sola baktım. Gökyüzüne baktım. Dedim ki anlaşıldı bu bizi zorlayacak. İnsan ilişkileri dört bir yandan sarmış gibiydi. İnsan ne yöne gideceğini bilemediği zaman mı çok yalnız hissediyordu ya da yalnız mıydı?
Garip gizli mobbingler, saçma sapan baskılar, ne yöne gideceğine karar veremediğin şeyler…
Korkular…
Ölmek…
Aslında bomboş şeylerle uğraştığını bilerek hala devam etmek zorunda kalmak.
Bu dünyadaki en büyük zulmü ne biliyor musunuz?
Sizin bu dünyanın fani olduğunuzu bilmiş, kabul etmişsiniz ama karşınızdakilerin kalıcı gibi davranmasını kaldıramıyorsunuz…
İkinci kötü şey ne biliyor musunuz?
Kalbinizin meylettiği yerde değil de suretinizin meylettiği yerde kalmanız…
Bu bir insanın başına gelecek en kötü şey. Böyle savaşamıyorsunuz…
Bazen soruyorum kendime, savaşmak zorunda mıyım?
İki üç muhabbet edip, birkaç güzel şarkı söyleyip, belki 3-5 güzel birkaç kitap bırakarak buradan çekip gideceğim?
Savaşmak zorunda mıyım?
Normal yaşayamıyor muyum?
Bu dünya çok kötü.
İnsanlar ruhlarını kaybetmiş. Delirenlerin neden delirdiğini çok iyi anladığım bir zamandayım. Ama delirmemeye çalışıyorum. Sizlerin de böyle olduğunuzu biliyorum.
Hepiniz bir karar aşamasındasınız. Seçseniz bir türlü, seçmeseniz bir türlü öyle değil mi?
Geçen gün bir arkadaşıma 20 senelik memurluk maceramı anlattım. Dedi ki kimse senin elinden tutmamış. Çok ilginç bir söz geldi bana…
Birinin elinden tutması… belki de ben işe yaramaz biriydim düşüncesiyle kendime başka bir yol çizip performansımı görmek istedim. Yapmayı sevdiğin bir şey bul ve yapabiliyor musun bak dedim kendi kendime…
Hiç de fena sayılmazmışım. İyi ki yapmışım. Onlar kaybetmiş…
Belki de birilerinin sizin elinizden tutmaması mı iyiydi?
Sabah güzel bir söz okudum: “Kaybettiğin yerde bekleme, güçsüzler öyle yapar. Sana kapanan kapıyı bir daha çalma, kapanan kapıyı acizler çalar.”
Merkür gerilemesi terazi burcunda sanırım bize bunu yaptıracak. Ne kadar güçsüzüz ya da ne kadar aciz…
Michael Josephson bir yay burcu olarak yaşamı çok güzel özetlemiş aslında. Bakın ne diyor:
“Hazır olun ya da olmayın, bir gün sona geleceksiniz.
O gün geldiğinde zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak...
Öyleyse önemli olan nedir?
Yaşadığımız günlerin değeri neyle ölçülür?
Önemli olan ne aldığınız değil ne verdiğinizdir.
Önemli olan, öğrendikleriniz değil, öğrettiklerinizdir.
Önemli olan, yetenekleriniz değil, karakterinizdir.
Önemli olan kaç kişi tanıdığınız değil, siz gittiğinizde ebedi bir yoksunluk hissedecek olan insanların sayısıdır.
Önemli olan, hatıralarınız değil, sizi sevenlerin kalbinde yaşayacak olan hatıralarınızdır.
Önemli olan, ne kadar uzun süre hatırlanacağınız değil, kimler tarafından ne şekilde hatırlanacağınızdır.
Önemli olan, doğruluk, dürüstlük, merhamet, fedakârlık ve cesaretle atmış olduğumuz her adımla, başka yaşamları zenginleştirmiş olmanızdır...”
Şimdi yaşadıklarımla bu listeyi kıyaslayınca içimde bir eşitleme oldu. Anlaşılan ekim ayına hızlı giriyoruz. Vereceğimiz kararlar, vazgeçmemiz gerekenler, dostu düşmanı tanımak derken yine gerçek hayatla yüzleşeceğiz.
İnsanoğlu sonsuz güçlü bir canlıdır. Güç gerçekten insandadır. Azimle, disiplinle, dirayetle, biraz da şansla elde edemeyeceği şey, üstesinden gelemeyeceği olay yoktur.
Ve hayatı senin hayatın yapan seçimlerindir.
Durumlar karsında takındığın tavırdır. Alternatifler arasında gitmeyi tercih ettiğin yoldur. Damien rice’ın bir şarkısında geçiyordu: “çok fazla seçenek insanı öldürür.” Diye…
“İnsanlar sürekli seçim yaparlar, ama çoğu bunu kabul etmek istemez. Denize girmek için kıyıya gelen üç kişiden biri derhal suya dalabilir, diğeri sonunda nasıl olsa gireceğini bildiği halde bir süre suyun soğukluğunu deneyerek vakit geçirdikten sonra girebilir, sonuncusu ise girmekten vazgeçebilir ve girenleri seyreder. Bu bir seçimdir.
(Engin geçtanın insan olmak kitabından bir alıntıdır.)
Özetle astro hanım der ki; hayatı gereğinden fazla önemsemeyin. Hayattan öğrendiğim bir şey varsa da her şey akar, bir yıl önce kutsalınız olan şey gün gelir düşmanınız oluverir.
Bir gün en yakın arkadaşınla ufak bir hata ufak bir yanlış anlaşılma bir anda bir daha görüşmemek üzere ayrılabilirsin. Sen sanırsın ki o senden vazgeçemez neden diye sormak için geri döner diye düşünürsün ama dönmez. Sende dönemezsin. İşte o zaman anlarsın kimsenin vazgeçilmez olduğunu… her dost bir gün bildiğin potansiyel bir düşmandır.
Bir gün mutlak doğrum budur dediğiniz şey, yarın size mutlak manasızlık olarak geliverir.
Sevseniz de sevmeseniz de barışık olsanız da olmasanız da bu hayatta sadece siz varsınız. Siz tek, bütün önem verdiğiniz herkes aynı takım.
Adil olmayan bir maçtır her zaman hayat.
Sanırım bu hayattan öğrenilebilecek en önemli gerçek en kısa olarak bu. Zaman ilaç değil, insan unutkan. Bu ikisi arasında ince bir çizgi var :)
Mutlu günler dilerim.
Paylaş