Paylaş
Mars-Plüton karşıtlığı etkileri içerisine giriş yaptık. Bu açıyı önemsiyorum. Çünkü Mars Yengeç burcunda savaşmayı bilmiyor ama Plüton çok güçlü bir konumda…Çevrenizdeki insanların tatlılıktan ve güzellikten anlamadığı bir dönem olarak tanımlayabiliriz. Güçlerini dener ve bunu kullanırlar. Bu açıyı neye benzetebiliriz biliyor musunuz?
Mesela sokağa çıkma yasağı vardır ve her yer kapalıdır ama babanız sizi ekmek almaya gönderiyor gibi bir duygudur. Anlatamazsınız. Anlamasını beklersiniz. Sizden güçlü pozisyondaki insanların halden anlamasını beklersiniz. Maalesef bu mümkün değildir. Siz de kendi kendinize hasta olur ve dolaylı yoldan çözümler bulmaya çalışırsınız. Sizi anlayan birileri yoktur. Narsist insanların duygularının tetiklendiği zamanlardır.
Bir nokta vardır ya, işte o noktaya gelmemek için çok savaşırsınız ama maalesef o noktaya gelinir. Savaştığınızla kalırsınız. O savaşma sizi siz yapan tasarımdır. O süreçten sonra kendinizi hiçbir yere ait hissetmezsiniz. Bu durum bir müddet sonra sizin kendinizi bir şeyin parçası olarak hissetmemenize neden olur. Kendimizle ilgilenmeyi, kendimize öncelik vermeyi, ne istediğimizi ve nerede olduğumuzu keşfetmeyi reddederek kendimizi açıkça “tablonun dışına” yerleştiririz. Burada veya hiçbir yerde olmama duygumuz yüzünden insanların çektirdikleri acılar bizim aslında kendimize yaptıklarımızın tam yansımasıdır. Bu dünyada özümüze odaklanmazsak kendimizi görmezden gelmeye başlarız. Kendi merkezimizi ve dünya ile ilgili farkındalıklarımızı kolayca yitirebiliriz. Acı çekmek bu yüzden var. Bu yüzden bu tüm kayboluşlar…
Bir sürü mücadele verip, kendini yaptıklarının bir parçası olarak hissedememek korkunç bir duygudur.
Bu sanki psikolojik bir yok oluş ya da bir kayboluş gibidir. Çözümü nedir tabi onu da aramak lazım. Ben bunu fiziksel kaybolsam ne yapardım olarak kendimde tanımlamaya çalışıyorum.
Yardım isterdim, arabanın hızını keser bir yere soru sorardım. Birinden beni aşina olduğum bir noktaya götürmesini isterdim ya da bana yolu tarif etmesini isterdim. Belki de onu yanıma davet ederdim beni gitmem gereken yere götürebilir mi diye sorardım.
İnsan kaybolduğunda bildiği yere gitmek istiyor. Kaybolduğunuz yeri bırakıyor ve aşina olduğunuz yere geçmek istiyorsunuz. Çünkü kaybolma duygusu korkunç geliyor. Aslında burada kaybolmanın sebebi kendi merkezinize dönüp öz saygınızı toparlamak oluyor. İnsan kendini bulmak için tanıdık bir yer arayarak bunu yapamaz.
Yani bu tanıdık yerler sizin genelde mutsuz olduğunuz ama tanıdığınız yerler olarak düşünülebilir.
Kaybolmadan önce neden kaybolduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Aşina olduğunuz o yerde canınız yanmıştı ve siz yeni bir yol bulmaya çıkmıştınız ama kaybolunca bunu unuttunuz. Geçmişe dönemezsiniz ve onu yeniden canlandıramazsınız. Birçok insan kaybolmaktan korktuğu için aşina olduğu yerlerde acı çekmiyor mu?
Tanıdık bir noktaya dönseniz bile o yerin değiştiğini ve eskisi gibi olmadığını görürsünüz.
En güzeli insanın bu yüzden kendine dönmesidir. Tüm yollar hep insanın kendine çıkar. Merkez noktası burasıdır. Bir kez merkezi buldunuz mu bir sürü yollar deneme cesaretiniz olur. Çünkü kaybolsanız da döneceğiniz yer bellidir. Kaybolsanız bile korkmazsınız.
Eğer korkuyorsanız kendi merkezinizi hiç tanımamışsınızdır. Nerede olursanız olun ait hissedersiniz çünkü bu duygu artık içinize tanımlanmıştır.
Paniklemeyin, yavaş yavaş ilerleyin. Gerçekte kim ve ne olduğunuzu keşfetme süreci yakında size tanıdık gelmeye başlayacak. İnsan bu hayatta en çok kendini özlüyor. Kendine ihtiyaç duyuyor. Düşünsenize bu yazıyı ben kendi merkezimden yazıyorum. Bugüne kadar çok kaybolmuş biri olarak yazıyorum.
Şimdi iki güneş tutulması arasındayız ve Merkür gerilemesi güçlü bir şekilde buna eşlik ediyor. Kendinizi kaybetme noktasında olmayın. Sakince olayları izleyin ve sonrasında kararlarınızı kendinize sorun. Şu an hiçbir şey görüldüğü gibi değil…
Sabırlı olun ve kimseyle restleşmeyin. Bırakın güç zehirlenmesi yaşayanlar, geçmişten ders almayanlar haksızlıklarına devam etsin. Bu oyunda kimse kazanmıyor.
Mutlu günler dilerim.
Paylaş