Mars gerilemesi : “İçimde yılgın rüzgârların ayak sesleri…”

Günaydın yepyeni bir haftadan hepinize değerli dostlarım,

Haberin Devamı

Güzel bir haftaya daha başlıyoruz. Bugün pek bir ayağımı sürüdüm.Yazı yazmakla yazmamak arasında kaldım. Sonra içimdeki bu boş durgunluğun biraz köpürmesine yazı yazmanın iyi geleceğini düşünerek bilgisayar başına geçtim.

Size de oluyor mu bilmiyorum. İnce düşünülmemiş ve ucunda kırılmış olduğum her şeyden ışık hızıyla soğuyorum. Neden?

Biraz dur kızım hemen soğuma yapma diyorum ama başaramıyorum. İçimde bir şey kırgın ve yorgun kalıyor. Kendime dönüyorum ve hemen kendimle sohbet ederken şu cümleyi söylerken buluyorum “ben olsaydım yapmazdım”…

Ben olsaydım yapmazdım dediğim her şeyi neden yaşıyorum. Halbuki ben “yapmıyorum”…

Belki de yapmadığımı sanarak mı hareket ediyorum?

Bu hafta kimsenin tavuğuna kışşşt denmemesi gereken, gözünün üstünde kaş var diye söylenmemesi gereken bir hafta içine girdik. Gerçeklerle her an yüzleşebilirsiniz.Eğer siz bir “gerçekseniz” bu asla büyük bir problem olmaz. Sahi siz “gerçek” kalmayı başardınız mı?

Haberin Devamı

Bugün dedemin mektuplarına ihtiyaç duydum. Bakim bugün 40 yıl önce ne yazmış dedim.

Sonra 72 yaşında kaleme aldığı bir mektubu buldum.Ekim ayında yazmış.Pek manidar,pek hoş.. Hadi gelin gidelim yıllar önceye…

“Ben yetmiş iki yaşında gözüküyorum. Özgürce düşünerek, bu epeyce uzun sayılan zaman içinde neleri öğrendiğimi soruyorum kendime? Önce şunu açık kalplilikle demeliyim ki, boooomboş bir zaman geçirmişim. Bir su kabağı gibi sadece görüntüden ibaretim. Kültür birikimim, dini inançlarım yok denecek seviyede… Akademik klasik eğitimin, bilimsel öğrenimim, tarih, coğrafya, hukuk, matematik, fizik, kimya, toplum bilimin evrelerinden yoksunum. Ama yaşamı seviyorum, yaşamayı çok seviyorum. Bunun için hep dikkatle kendi yargılarıma göre çarelere başvuruyorum. Yiyor gereği kadar ya da yapıma uyduğu kadar yiyorum, uyuyorum, yürüyorum, su içiyorum. İlk gereksinimlerimi bir böceğin, bir hayvanın, bir bitkinin duyarlığı içinde dengelemeye çabalıyorum.


Kafamda oluşan gerekçeler bilimsel değil, hepsi duyumsal. Okuyup öğrendiklerimle bile çelişik uygulamalarım var. Zamanlama, planlama, hesaplama bende hep kısa sürüyor…

Haberin Devamı

Tipik bir anlayışla, hemen hemen her şeyi, yeniden keşfetmek bir garip tutkum… Yaşım geçiyor bu durum hiç geçmiyor. Böylece bir şey, bir olgu, bir yargı, benim için çok yönlü bir sentezle özümsenebilir. Bu da daima geç kalmayı getirir. En basite indirgersem, yön bilgisi ve duygusu bile benim için göreceli kavramlar olmaktan öteye gitmiyor. Doğruluğu kanıtlanmış bir olgu her defasında kararsızlığa sürüklüyor beni. Elimdeki yarım verilerin ışığında, Allah,yaratılışım, yaratılışın nedenlerini, sınırlı süreli burada olşumu, zamansız gelişimin ve zamansız gidişimin kontrolünün neden bende olmadığını, kimyasal, fiziksel, biyolojik olayların gerçekte nedenlerini, doğumu, ölümü uzun uzun sorgularım….

Haberin Devamı

Görüntülü sevgiden yoksun olduğumu bildiğim halde, salt sevgiyi irdelerim. Sevgiyi severim. Sevenleri severim. Sevgiyi yine evrensel nedenler içinde yoğunlaştırmak isterim. Aslında açıklayamadığım özde bir şey var. Ben sevgiyle doluyum, her nesneyi, her objeyi sonsuz seviyorum. Ama alışılmış görüntüden yoksun. Vatanı severim, devleti severim, ülkem için öz emek vermişleri severim, insanlık için küçük bir hizmet vermiş herkesi severim, canlı olmayı, bütün canlıları severim. Tekmil doğayı, kimselerin sevemeyeceği kadar severim. Allah’ı, beni sevmediğini düşündüğümde bile tüm hücrelerimle severim. Onu sorgulayanları da, inananları da inanmayanları da o kadar severim. Sevgiyi, onun uzantısı ve bir tetikleyicisi olan aşkı doğuştan beri delice, mantığımı bile kenara iterek severim. Ve derim ki, ben bir divane aşığım….

Haberin Devamı

Birey olarak onu duymadan, onu düşlemeden, onu sıradan bir nesneye yüklemeden bir küçük anım geçmez.    Çocukluğumda bilimsel olmayan, duyumsal ve fakat içten inandığım konuları çevreme aktardığımda yahut da yarım bilgimle düşlerimi anlattığımda, bilgisiz, ukala durumuna düşerdim. Okul sıralarında derslerim, resim de dahil, hemen hemen hep başarısız olurlardı. Sınıfları bin zorlukla geçerdim. Kendimi bildim bileli hafızam, yani belleğim, çok çok zayıftı. Yine hiçbir konuda birileriyle yarışmaya cesaret edemezdim, etsem de başarısız olurdum. Böyle bir fikir anatomisine sahip olan ben, bir gün kendimi lise resim hocası buldum.

Yemyeşil, gencecik bir resim hocası.

Haberin Devamı

Şimdi ise emekli, bilgi dağarcığı zengin, sanatı anlayarak ortaya koymaya çalışan, mesleki bilgisi, genel kültürü olan, okuduklarını anlayan, durum değerlendirmesi yapabilen, hemen hemen her dalda önbilgisi ve yargısı olan, sırasında konuşması ciddiye alınan, söz verebilen ve sözünü yerine getirebilen, unutması çok az, prensiplerine saygılı ve felsefesi olan, yılmadan hep araştıran, bulgularını sentez eden ve özümseyen, çevre ile ilgili çağdaş olmaya hep hazır olan bir kişiyim…

Geleceğe umutla, aşkla bakıyor, birçok eskiyen organlarıma karşın hayatı seven, ileriye doğru hamle içinde birisiyim. Pekiyi bu başlangıçtaki anlattığım kişi nasıl oldu da şu son betimlediğim yapıya ulaştı? Yine de bir şey bilmediğimi iyi biliyorum…

Tek bildiğim kendimi sevdiğim….

Şu anda hiç de yabana atılmayacak bir performansım var. Bu paragraftan sonra da yorumlayamadığım ara bölümü irdelemeye çalışacağım.”

 

Bana bu mektup bugün için iyi geldi. Size de iyi geleceğinden eminim…

72 yaşında bir mektup yazacak olsam acaba bu kadar dolu olur muyum? Bende bunu irdeleyeceğim dedeciğim…

 

İyi haftalar, mutlu günler dilerim…

 

Yazarın Tüm Yazıları