Kendine kötülük yapmaktan vazgeç!

Günaydın yıldız savaşçıları;

Haberin Devamı

Yeniay gerçekleşti ve size ertesi gününden bu mektubu yazıyorum.  

Sabahattin Ali’nin dediği gibi: “Hayat bir felaket olabilir ama önemli olan herşeyin geçeceğini hatırlamak. Her şey geçerken asıl önemli olan o felaketin içinde kendinizi kaybetmemek demiş” 

Bizde bunu yapacağız herhalde…Peki Sabahattin beycim sorarım size felaketin içinde kendimizi kaybetmek bir yana aklımızı bile oynatıyoruz. Nasıl başaracağız? 

Malum gezegenler bir araya gelecek ve tüm gerçekler ortaya dökülecek dedik. Sağımız solumuz görmediğimiz şeyleri görme noktasına getirdi. Belki bir yüzyıl yaşasak göremeyeceğimiz ahlaksız, terbiyesizlik ve seviyesizlikle savaş veriyoruz. Sanıyorsunuz ki ben bunları yazmayınca ya da konuşmayınca farkında değilim. Asla böyle değil. 

Siyasetten, politikadan ve ülke gündeminden konuşmak inanın istemiyorum. 

Haberin Devamı

Hayat sizden öyle bir denge istiyor ki…

Yaşamaya başladığını günden itibaren sizden bir şeyler alıyor ve içinizi boşaltıyor. Eğer siz zeki ve farkındalıklı biriyseniz hemen boşalan şeylerin yerine bir şeyler koyma yeteneğini geliştirmeniz gerekiyor. Suyun gideceğini bile bile aynı şekilde içeri su alıyorsunuz. Ne yorucu değil mi?  Hayır almasam biliyorum ki daha korkunç olacağım. Bir çok insan bu hatayı yapıyor. Nasıl olsa benden giden gidiyor şunu yapsam ne olacak diyor. 

Bilmiyor ki evrenle hesaplaşılmaz! 

Çalışma hayatımda tek mücadelesiz bir gün bilmem. Geçen bir arkadaşım çat diye bir yere müdür diye atanmış. Onu dinliyorum. Daha önce onu yaptın mı diyorum. Yok diyor…. 

Astrolojiyi, yıldızları, gezegenleri neden bu kadar önemsiyor ve seviyorum biliyor musunuz?

İnsanları daha kolay anlamama ve gözlem yapmama yardımcı oluyor. Günlük hayatın telaşında yaşanan her şeyi bir köşeye bırakıp o insanın en öz kaynaklarını düşünmeye başlıyorum. Sanki bir uzaylı gibi inceliyorum. Ben başarılı ve içgörüsü yüksek insanların çok iyi gözlemciler olduğunu fark ettim. İnsanın en iyi formatına ulaşması veya kendini geliştirmesi çevresinde insanları anlamaya çalışmasıyla başlıyor. 

Geçenlerde bir mekâna girdim. Yazı yazacaktım. Hızlıca oturdum.

Haberin Devamı

Yan masama bir evli çift,2 yaşında bir minik kızları ve sanırım ya teyze ya da halası üç kişi oturdular.

Kahvaltı yapacaklardı. Kahvaltı söylendi. Klasik bir Türk ailesi şeklinde görevlerini gerçekleştiriyorlar. Kimse birbiriyle konuşmuyor. Sadece çocuk yüzünden eşler tartışıyor. Canım sen tuttun mu çocuğu?

Azıcık sen tut?

Mama sandalyesi yok mu?

Vs. derken… Masa altına kedi geldi. 

Birden hala ya da teyze çığlık attı. Çığlık atınca kedi benim masanın altına kaçtı.

Bende ayağımla kediyi tuttum. Sonra sakinleşmesi için kadıncağıza göz işareti yaptım. Oturun ben ayağımla tutuyorum. Ya çok korkuyorum diye bağırmaya başladı. Bende bi şey diyemedim. Olabilir. İnsanlık hali.

Haberin Devamı

Ne yaşadı acaba? Neden korkuyor? Ne hissediyor? Onu asla yargılayamam ya da 1 saatlik geldiği kahvaltıda onu teselli edip hayatını değiştiremem. Sadece kediyi uzaklaştırma konusunda bir yardımım olursa olur.

Hepsi bu… 

Sonra onun huzursuzluğu benim yazı yazmama engel oluyordu.

Ayaklarını topladı masada oturdu. Başladı söylenmeye…

Burnumdan geldi işte neden geldik vs. 

Aynı masada oturanlar patates kızartmalarını yemeye devam etti. 

Arkasından işler biraz duruldu. Hanımefendi ayaklarını topladı ve kahvaltısına devam etti. Sandalye üstünde iki büklüm ekmeğine reçel ve tereyağı sürmeye çalışıyor. Bu sefer sinirli ve söyleniyor. Neyse ben yazıya döndüm derken bir çığlık sesi daha… 

Haberin Devamı

Kedi ayağımdan kaçtı ve masanın altına yine gitti. Bu arada kadıncağız sandalye üstünde ve yemek yemeğe devam ediyor. Yavaş yavaş durumu kabulleniyor ama kediye bağırıyor. Aşırı öfkeli tersleniyor. Bu gerilim masada herkese yansırken baba çocuğuna bağırmaya başlıyor. Nasıl bir işkence yaşatmak insanın kendisine anlatılmaz. 

Çevrede herkes rahatsız olmaya başladı. Çünkü hem agresif konuşmalar hem şikayet etmek hem de onun şikayetlerini duymayan bir aile ile yemek yemeğe çalışmak…

Hepsi bir arada. Bu durum bizi de gerdi. Ben çalışamamaya başladım.

Sonra garsona söylediler o da elinde fısfıslı su ile geldi. Her şey iyice sinir bozucu bir hal almaya başladı. Bir şey desen tartışmaya gidecek. Ya o çevreden ayrılman lazım başka masaya gideceksin ya da onların gitmesini bekleyeceksin. 

Haberin Devamı

Şimdi uzun uzadıya size niye bunu anlattım. 

Aslında bu kedi bizim hayatımıza gelen sorunlar gibi…

Benim için kedi huzurumu bozan bir şey değil ya da karşı masa içinde değil.

Çünkü ona karşı korkumu yenmiş biriyim ya da korku geliştirmemiş biriyim.

Bu hayatımda konfor alanımı bozan bir durum olmuyor. Ben kendimle bu konuda barış içinde olmayı başardığım için çevremde rahatsız olmuyor. 

Demek ki bizi mahveden şey neymiş? 

Korkularımız…

Sonra birlikte yola çıktığımız ailemiz, şartlarımız kişilerimiz o kadar önemli ki…

Bizim korkularımızı ne kadar önemsiyorlar? 

Ya da bizi ne kadar duyuyorlar ne kadar görmezden geliyorlar? Bunların hepsi kendimizi geliştirmemiz ile alakalı bir süreç bakıldığında. Öfkeli ve sinirli biri haline dönüş yapıyoruz.

Dinlenmemek insanı agresif biri yapıyor ama insan o halde yaşamaya çalışıyor. 

Yaşarken tadılması gereken bir duygudur korku…
aslında "korkusuzluk" diye bir şey yoktur.


İnsan doğuştan belli temel korkularla dünyaya gelir. Oğlum doğduğunda sesten korkuyordu. Hemen bağırıyor irkiliyordu. Bana sürekli ona sese alıştırma diyorlardı. Ağlasa da o seste kalsın ve uyusun diyorlardı.

Sonra düşünüyordum. Nasıl olur da doğar doğmaz bu çocuk bunu mesele haline getirir. Sonra kendimi düşündüm. Ben en derin uykuda bile en ufak tıkırtıya kalkan biriyim. 2 site ötede atılan çığlığı duyup polisi aramış biriyim. Banyoda duyduğum şırıltı ile yukarıdan birinin evinin su bastığını anlayan biriyim.

Bu çocuğa ne yapabilirim ki… Benim genlerimle dünyaya gelmiş ve bunun bedelini ödüyor. Belki ileride iyi belki kötü bir duygu olduğunu kendi görecek. Şimdi 10 yaşında. Bazen onla uyuduğumda gece bir ses duyarsak aynı anda gözlerimizi açıp göz göze gelip bir şey yok diyoruz birbirimize J Aile ve sahip olduklarımızı ne kadar reddetsek de onlarla bir bütünüz. Sanırım kabul etmek lazım. Benim babamda böyle biri baktığımda…

Telefonda ses rengimizden sen hasta mısın diye sorar. Yok iyim dersin ve iki gün sonra yatak döşek yatarsın. Ben anlamıştım sesin değişmişti der. 

Hayat çevrenizdeki insanın acılarını duymak ya da korkularını fark etmekle ilişkili bir yer. Her şeyi kontrol edemeyiz maalesef.
İnsan aciz bir varlıktır. Keşke ne kadar aciz olduğumuzu görsek.

Kontrol edemeyeceğimiz şeyleri fark etsek ve boşa enerji harcamasak.

O zaman kendimizi daha güçlü hissedeceğiz.

Çaresizlik duygumuz o zaman kaybolacak. 

 Umut ve cesaretle yaşamaya devam arkadaşlar…

Yazarın Tüm Yazıları