PaylaÅŸ
Sevgi’nin zaman içinde azaldığı görüşü güncel yaşamın, görünür gerçekleri ile doğrulanıyor ama yaşanacak uzun zamanlarla örtüşmüyor. Bana göre ise yaşamın; yaşamaya değer, tutarlı, duyumsanan nedenleri olmalıydı. "İlgi ve Sevgi" evrensel ve sonsuz olmalıydı…
  Â
Haydi o zaman bir Ethem Aydın Mektubu gelsin mi?
Tarih 29 Eylül 1999
Kafam karıştı!
Tek umarımız, geleceğimiz tek düze ve böylesine çekilmez olmamalıydı.
İdeadaki insan düşüncesi; sevgi ve ilginin süreğenliği varsayımına dayanıyordu.
Yaşamın kutsal anlamı da buradan kaynaklanıyordu.
Canlı ve cansız, bütün varlıkların varoluşları, sosyal bir düzenin direngen tümlüğüne koşullandırılmıştır. Bu onun değişmez kimliğidir. Canlılığı tek hücrelilerden alıp, çok hücrelilere doğru irdelersek peki ne olur?
Tipik örnek; arılar, karıncalar, sosyal yapının tansığa şaşılası anlamını sergilerler.
Bireyler, görevleriyle kurgulu olarak devinirler. Tıpkı kalbimizin, midemizin, iç organlarımızın ayrı ayrı ama tümlük içinde çalışmaları gibi kurgulu.
Bal için çalışmaya başlarlar. Topladıklarını getirip peteğe yerleştirirler.
Yuvaya yaklaşanı, birey olarak; toplum adına, sosyal yapı adına, canlarını verme pahasına kovarlar. Oğul verip, bir dal veya kayaya asıldıkları zaman, arı beyi üzerine öbeklenmiş bir salkımdırlar. Saldırgan değildirler, organik bir bütünlük içindedirler.
Dokunulabilir, başka bir kovana taşınabilir.
Karıncalar da topladıklarını yuvaya taşırlar. Birikimden, herkes canı istediği kadar yer. Yuvanın temizliği, savunması, araştırmaların tümü sosyal bütünlük içindedir.
Düşüncenin insanla başladığını varsayarsak, insanın da düşünceyle yeni bir evrime girdiğini onaylamış oluruz.
Uzamda, zamanlar boyu diğer canlı kardeşlerimizle paylaştığımız, bir düze sıradan yaşam bitiyor.
İnsan, düşüncenin sınırsız verileriyle donanmış olarak sonsuzluğa, bilinmezliğe karşı savaşım başlatıyor.!
Biz buna "Kaosta İkinci Büyük Patlama" diyebiliriz.
Evrimin süreğenliğine uyumlu olarak, insan da değişiyor.
Daha çok değişeceğiz, şimdilik başlardayız !!!
Başlangıçtan beri vurguladığımız gibi; varlık sosyal bütünlüktür.
Yaratılış veya rastlantı kurgusunu böylece değerlendirmemiz doğru olur diye düşünüyorum. En küçük sosyal birimin "aile" olduğuna göre;
Yapımız, biyolojimiz, anatomimiz ayrı ayrı sosyal birimlerdir. Kendiliğinden düzenli çalışarak, organizma bütünlüğünü oluştururlar. İnsan kendini yeni tanımaya, tanımlamaya başladı. Eğer başladı denilebilirse.!
Bütün canlılar vücut diliyle anlaşırlar. Koklaşırlar, dokunurlar, dalaşırlar, sevişirler. İnsanlarsa konuşarak iletişim yolunu seçmişlerdir. Dilin ise, anlaşmada çok yetersiz olduğunu biliyoruz. Bundan neden, sevgimiz de saygımız da yara alıyor, birbirimizi anlayamadan yaşıyoruz.
Bu bir gerçek.! Yine de aferin bize!
Yeni yeni, düşünceye giren, anlam bilim’in ilk ışığımız olacağını ummalıyız.!!! Yakın bir zamanda, (belki de binlerce yıl sonra), doğayla, kaosla, kozmosla bir bütün olduğumuzu düşünmeyi, düşündürmeyi, bireyin bir amaç değil, sosyal yapı için, bir küçük araç olduğunu özümseyebilirsek; ancak idealdeki insana doğru kürek çekmiş olacağız.
Â
Bu yazımda, anlatıma direngenlik kazandırmak için, kanıtlanmış iki kuramdan, yer çekim, erillikten yola çıktım. Kurgum güncel; ama çağdaş bile değil.
Eğer, kausa (Yaşlı, koca, ihtiyar. Kauçuğun hammaddesi) ulaşmak amaçsa, ideal sonsuzluksa, yer çekimini yenmek gerek.!
Sonsuz, ideal sevgiyi düşlüyorsak; cinselliği yenmemiz ön koşuldur.!
"Düşünce"; olmazsa olmazımızın ikisiyle de bütün olanaklarıyla, var gücüyle çalışıyor.
Evrim sürdüğüne göre, bir gün başarırlar da.!
Değişmez uzam, zamanda, değişen dekorlarda, değişen figüranlarla, yine bir masada oturup "Kozmos"u irdeleme umuduyla!..
Yine de her olumsuzluğa karşın sevgi, konfetimiz olsun.
Â
Ethem Aydın,1999
Â
Dememiz o ki; bizde bu kozmos irdeleme takıntısı genetikmiş :) Sizde insanı değil, kozmosu irdeleyin…
Â
Mutlu günler dilerim…
PaylaÅŸ