Paylaş
Hareketli bir haftanın kapılarını açtık. Hepimizin hikayesi kendine göre değişken ve farklı…
Eski sevgilim bana bunu nasıl yapar diye deliye dönersiniz ya da eşim beni ailesine nasıl tercih eder derken, ertesi gün vücudunuzda elinize bir kitle geçer tüm moraliniz bozulur.
Keyfiniz kaçar. Ne eşin ailesi ne sevgili ne o ne bu…
Kimseyi gözünüz görmez…
Dua edersiniz deli gibi…
Ne olur Allah’ım diye…
Sonra gidersiniz, bir şey çıkmazsa şükreder kaldığınız yerden devam edersiniz…
Çıkarsa da oradaki imtihan başlamıştır….
*
Başımıza bir şey gelmeden akıllanmıyoruz. Dünya umurumuzda değil. Yaşadığına sevinen kaç kişiyiz?
*
Geçenlerde bir arkadaşım arıyor ve bir şeyler soruyor. Sonra diyor ki bana sakın yaşadığına sevin, şükret deme, bu cümleleri bana söyleme…
Ne demem lazım acaba?
Tamam sevinme o zaman dedim?
Velhasıl hepimiz aynıyız. Birbirimizden hiç farkımız yok. Sürekli bulunduğumuz zamandan mutsuzuz.
Orada olsaydım şöyle mutlu olurdum deriz.
Oraya götürürsünüz yine mutlu değildir.
Bu sefer orada başka bir şey düşler. İnsanoğlu enteresan bir vaka…
*
Kendi hayatım üzerinde tek bir iş yapıyorum. Bulunduğum anın tadını çıkartıyorum.
Kuşlarla, denizle, ağaçlarla, hayvanlarla dertleşiyorum. İnsana derdimi anlatmayalı çok oldu…Anlatınca daha fazla derdim oluyor sanki…Yüküm ağırlaşıyor. Mutsuz oluyorum.
*
2006 yılında sözleşmeli bilgisayar öğretmeni alımlarında kırsal bir bölgede bir devlet okuluna atanmıştım. İlkokul ve liselilere bilgisayar öğretmenliği yapıyordum. Öğrencilerim öyle güzeldi ve öyle masumdu ki…
Bilgisayar laboratuvarına götüreceğim zaman müdür bey uyarmıştı beni.
Aygül hocam, fareleri söküp sınıfa getiriyorlar lütfen dikkat edin diye.
Çok şaşırmıştım.
LAB’a gideceğimiz zaman sınıfta çocuklara lütfen fareleri sökmeyin dedim.
Herkes çığlık atmaya başladı. Ne oluyor çocuklar dedim. Laboratuvarda fare varsa biz gitmeyiz diye birbirlerine sarıldılar. Gülemedim bile böyle dondum kaldım. İşim ne zordu?
Öğretmenler odasına gidip tecrübeli bir öğretmene sorayım dedim. Hoş, sorunca da tecrübeli öğretmenler bize çoluk çocuk gözüyle bakıyordu. İnsan içinden diyor tabi, yahu sen yıllar önce nasıl tecrübe kazandın diye. Küçücük öğretmenler odasında bile kendi çapında bir kaos vardı. Birbirini çekemeyenler, hangi sınıfı kime bağladığına dair ego savaşları,kim kaç saat ders aldı ya da kim almadı gibi…
Okulda hiçbir öğretmenin baş edemediği bir sınıf vardı.11-B sınıfı hiç unutamam.
Herkese sınıf öğretmeni olacakları sınıfları veriyorlardı. Benimde hiçbir şeyden haberim yok. Bana 11-b verilmişti. Benim de hoşuma gitti. Müdür bey güvendi ve bir sınıf verdi diye.
Beden eğitimi hocamız vardı. Böyle sert ve disiplinli bir genç hoca.
Kulağıma eğildi ve dedi ki: “hocam müdür beyle konuşun ve sınıfı almayın”.
İdealize ettim artık ben orayı. Olmaz dedim. Alacağım.
Ben hallederim. Düşünsenize okulu toplasanız halledememiş ben halledeceğim.
İşte ideallerim var kendime göre…
Sınıfa girdim. Hepsi benden 2 kat uzun. Defalarca sınıfta kalmış.
Bıçakçı tayyar, manken Aysel diye isimlere sahipler…
Ben sınıfa girdim. Sessizleşip gülmeye başladılar. O an ayaklarım geri gitti ama gitmemeliydi.
İlerledim. Öğretmen masasına oturdum. Uyarmışlardı beni. Masaya dikkat edin diye…
Biraz ayakta kaldım ve oyalandım.
Sonra iletişim kurmaya çalıştım ve başarmakta zorlanıyordum. Başaramayacağım belliydi zaten…
Sırayla tanışmaya başladık. Hepsi sürekli gülüyor ama neye güldüklerini bilmiyorlar.
En önceki uzun ve güzel gözlü kızı unutamam.
İsmin nedir dedim. “Aysel” dedi…
Manken Aysel derler bana dedi. Manken mi olacaksın dedim.
Evet dedi. Lise uzamasaydı iyiydi diye devam etti. Hepsi yine gülüyordu. Herkese ve etrafıma baktım. Neresinden tutsam elimde kalacak gibiydi.
Ne yaptığımı, niye burada olduğumu sorguluyordum. Sıradakine geldim. Bu arada müdür bey ondan T.C. kimlik no’su almamı istemişti.
Kendisinden T.C. kimlik No’sunu istedim. Dün akşam jandarmadaydım orada kalmış nüfus kağıdım hocam dedi. Gülmeye başladılar. İyi oğlum alacak mısın oradan dedim. İçim ürperiyor bu arada neden diye sormuyorum bile. Arkadaşları gülerek hocam zaten hep orada yaşıyor. Akşam bakalım kime saldıracak vs. gibi bir cümle kurdular orada çekildim.
Yıl sonuna kadar derslerine girdim. Bazıları değişmişti.
Arkadaş olmuştuk. Bir müddet sonra tayyar bile hocam sizi rahatsız eden var mı diye sormaya gelip beni kontrol ediyordu. Bahçede çay içiyorduk. Müdür bey çok yüz verdiğimi söylüyordu. Belki haklıydı ama bu benim normal halimdi. Bir strateji uygulayamayacağım kadar durum kötüydü. Verebileceğim ve onları iyi yapacak tek şey sevgi ve dostluğumdu. Manken Aysel ile meslek seçimi hakkında konuşuyorduk ama hiçbir şey benim istediğim gibi değildi. Hayalleri öyle farklıydı ki…
Çocuklar baya değişmişti ama bende değişmiştim. Öğretmenler odasında herkes bu sınıfı konuşuyordu. Aidat toplanırdı o zaman. Müdür bey bana gelir ne olur sadece sizi dinliyorlar siz toplar mısınız derdi. Bu mesleği yapmak ne zormuş diye düşündüm. İdeallerimi hayallerimi değiştirme kararı aldım ama hayallerim çok yıkılmıştı. Ben bunların hangi birini düzeltebilirim ya da hangi birine yetişebilirim diye düşündüm.
İşte sizlere o dönemlerdeki Venüs ve Neptün karesinde yaşadıklarımı anlattım. Belki o zaman herkesi denediği bir şeyi denemem gerekiyordu. Belki bazı konularda zaman kaybettim. Ya da kazandım. Şimdi bu Venüs-Neptün karesini yine yaşamaya başladık. Dünya döndükçe bunlar hep tekerrür edecek ama bunları bizler nasıl idrak edeceğiz. Aynı zamanda bir benzeri Mayıs 2020 yılında da oldu. Mayıs ayınızdaki hayal kırıklıkları ya da ben ne yapıyorum diye sorduğunuz olayları bir düşünün.
Neyse finale gelelim; kitabımı tamamlamaya bodruma geldim. Ben bu Venüs-neptün karesinde ne ile karşılaştım.
*
Öğrencim Aysel ile karşılaştım.
Kaldığım otelde garsonluk yapıyormuş.
Çok kilo almış ve çok yıpranmış. Ben tanımadım. Kendi beni tanıdı.
Hatırlatmaya çalışıyor. Ben direk Aaa “Manken Aysel” dedim.
Gözleri doldu. Başladı ağlamaya…
Hocam inanmıyorum dedi…
Valla bende dedim…
Sonra gülmeye başladık. Hocam deyince herkes soruyor astrolojimi biliyorsun Aysel sen diye :)
Aysel’de astroloji ne diyor?
Komik bir sohbet sonunda geçmiş günler konuşuldu. Hep sizi andım hocam diyor.
Ben sizi dinlemedim bana ne çok emek vermiştiniz bana dedi.
Sonuçta olması gereken oluyor. Ama biz nasıl idrak ediyoruz bu çok önemli. Öyle ya da böyle hayat yaptıklarınız da yapamadıklarınızı da karşınıza çıkartıyor. Ben 14 yıl önceden bahsediyorum.
Her şey hep geçmişte kalıyor, idealize ettiğim öğretmenlik yıllarım geçti gözümün önünden…
Bir de Aysel’e döktüğüm diller…
Hocam bana bir söz söylemiştiniz hep onu andım diyor: Ne demişim dedim?
Bak kızım “Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter, güvenme malına bir kıvılcım yeter”
İşte buradaki Neptün: Ruhsal güven, Venüs ise mal veya güzellik…
Ah Aysel…
Bu sefer üniversite sınavına girecek ve hukuk okuyacak bana söz verdi bakalım.
Hoş, başlıkta ne demiştim… Yine yapamadım galiba :)
İnsan bu işte 14 yıl sonrada kaldığı yerden devam ediyor :)
Sizde insanlardan vazgeçmeyin.
Mutlu bir hafta dilerim.
Paylaş