Paylaş
Şov ülkesi Türkiye'de şovmenlere odaklandığımızdan, icraat adamlarını göremiyoruz. Siyasette, bürokraside, iş dünyasında, sanatta, bilim alanında bu mutlak körlüğe isyan edenler çoğunlukta. Ama yine de sessizliklerini sürdürmeyi tercih ediyorlar.
İcraat adamları, şov yetenekleri olmadığından değil, buna ayıracakları zamanı işlerine verdikleri için sessizliği seçiyorlar aslında.
Popülist çıkışlar yapıp hamasi nutuklar atmayı marifet sayanlar, medyanın gözbebekleri.
O televizyon senin, bu gazete benim koşuşturup icraatlarından çok, kendilerinden menkul kıymetlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Kurumları dökülüyor, çöküyor ama onlar cambazlıklarıyla koltuklarını korumayı büyük başarı olarak görüyorlar.
Káh Anıtkabir çıkarması yapıp, o büyük insanın adına sığınıyorlar.
Káh bu topraklar üzerinde yaşayan ve bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı her insanın taşımakla yükümlü olduğu vatanseverlik kavramına yapışıyorlar.
Káh yarattıkları hayali tehlike ve düşmanlara savaş açıp kahramanlığa soyunuyorlar.
Káh milliyetçi, káh solcu oluyorlar.
Ama iş yapmıyorlar. Asıl yapmaları gerekeni yapmıyorlar.
*
Öğretim yılı başında açılışına katıldığım Atatürk Üniversitesi'ni sizlere anlatmadan önce bu ‘körlüğümüzü’ itiraf etmek zorunda hissettim kendimi.
Doğu'nun ilk üniversitesi. Türkiye'nin de en eski üniversitelerinden biri Erzurum Atatürk Üniversitesi.
50 binin üzerinde mezun vermiş. Halen 40 bin öğrenci öğrenim görüyor. 33 bin dönüm arazi üzerine kurulu. Ankara'daki ODTÜ ile en geniş alana sahip 2 üniversiteden biri. 7 bini aşkın personel istihdam ediyor. 900'ü öğretim üyesi 2 bin 500 öğretim görevlisi var. Ancak sıkı durun. Devletin bu üniversiteye verdiği bütçe sadece 50 trilyon lira.
Personel maaşı, onarımı, boyası, badanası, araç gereci, yemek sübvansiyonu, kitabı, yeni yayınları edinmesi, araştırma yapması, elektriği, suyu, yakıtı hepsi bu paradan karşılanıyor.
7 ayı kış olan ve bu süre içinde hep eksi derecede yaşanan Erzurum'dan söz ediyoruz. Üniversitede yılda 19 bin ton kalorifer yakıtı tüketiliyor. 8 trilyon lira demektir bu. Sadece yakıta ayrılan para, bütçenin 6'da 1'ini götürüyor.
Rektör Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz, ‘‘Asıl mahrumiyet bölgesi burası’’ derken, ne kadar da haklı aslında. 7 ay neredeyse hapis hayatı yaşanan bir kent. Yollar buz. Son yaşanan otobüs faciası bu hapisliğin kanıtı. Uçak seferleri hava muhalefeti nedeniyle sık sık kesintiye uğruyor.
*
Mahrumiyet sadece bütçe ve doğa şartları ile sınırlı kalsa hadi neyse...
Asıl mahrumiyet imajda.
‘Tutucu üniversite’ imajı asıl büyük sorun. Bu yüzden üniversiteye giriş sınavında üst dilimlerde bulunan başarılı öğrenciler, tercihleri arasına bu üniversiteyi almıyor çoğunlukla.
Rektör Sütbeyaz, göreve başlarken öncelikli hedefini ‘imaj düzeltme’ olarak belirliyor. ‘‘Atatürk Üniversitesi adına layık olacaktır’’ diyor.
Üniversite açılırken kız öğrenciler arasında türbanlıların oranı Rektör'e göre yüzde 30'du. Bizim gözlemlerimize göre daha da fazlaydı. Hatta türbanlı öğretim görevlileri de vardı.
Rektör şov yapmadı, kırmadı, dökmedi.
Öğrencilerine bir hoca, bir ağabey gibi yaklaştı. Kendisi dahil yasalara uyması gerektiğini anlattı.
Büyük çoğunluk anladı, anlamayan terk etti.
Atatürk'ün adına layık üniversite olma yolunda önemli adım atan Rektör Yaşar Sütbeyaz'ı kutluyoruz.
İnanıyoruz ki, Atatürk de şovmenleri değil, iş yapanları kutlardı.
Paylaş