Paylaş
Samimi görüntüsü ve coşkusu ile bir anda fiziğe ilginizi artıran İzmirli akademisyen, kendisini en çok gururlandıran şeyi sorduğumda ‘öğrencilerimin başarıları bambaşka bir duygu. Her doktora öğrencimle, gittikçe büyüyen bir akademik aile oluyoruz, bu mesleğin en sevdiğim özelliği belki de bu!’ diyecek kadar da mütevazı.
- Cambridge’e gelişiniz nasıl oldu?
- Daha önce İsviçre’de bir laboratuvarda çalışıyordum. Burada hemen bir laboratuvar ve ekip kurarak çalışmaya başladım. Başladığımda asistan profesördüm, burada profesör oldum. 10 yıldır buradayım.
FİZİĞİ FİZİK YAPAN KONULAR DEĞİL, YÖNTEMLERDİR
- Bu laboratuvarlarda neler yapılıyor?
- İngiltere’de deneysel fiziğin yapıldığı en eski laboratuvarlardan biri. Lord Cavendish’in yaptığı bağışla kurulmuş, ilk profesörü ise Maxwell Denklemleri’ni bize kazandıran James Clerk Maxwell. Bugüne kadar araştırma konusunda öncü olmuş bir yer. Proton, elektron, nötron, yani maddenin temel yapıtaşları hep bu laboratuvarlarda keşfedilmiş, şimdi de kuantum fiziğinden tutun, biyofizik ve yumuşak madde araştırmasına kadar daha birçok konuda araştırma yapılıyor. Nobel ödülü kazanan birçok bilimadamı buradan geçti. Sam Edwards’ın ‘Fizik, fizikçilerin yaptığı şeydir’ sözündeki gibi fiziksel kurallar çerçevesinde hücre konusunu da çalışabilirsiniz, evrenin kökenini de çalışabilirsiniz. Yani fiziği fizik yapan dallar, konular değil nasıl yaklaştığınız ve yöntemlerinizdir.
- Siz ve ekibiniz ne üzerine çalışıyorsunuz?
- 10 doktora öğrencisi, 5 doktora sonrası araştırmacı olan 15 kişilik bir ekibimiz var. Biz, katı hal maddelerinde, kuantum optik dediğimiz ışığın kuantum özelliklerini kullanarak hem temel bilimde bir şeyler bulabilmek hem de geleceğin teknolojilerine yönelik bir şeyler yapabilmek için çalışıyoruz. Geleceğin teknolojileri derken kuantum bilgisayarlar, kuantum iletişim konuları dediğimiz kuantum ağları aslında. Birden fazla kuantum nesnenin birbiriyle ışık yoluyla iletişim kurmasını, bilgi alabilmesini çalışıyoruz.
YAPAY ZEKADAN KORKMUYORUM, EN FAZLA İNSAN KADAR KÖTÜ OLABİLİR
- Yaptığınız çalışmaların topluma yansıması nasıl olabilir?
- Aslında iki kuantum nesnenin birbiriyle iletişimi kuantum ışınlama dediğimiz bilginin bir yerden bir yere ışık yoluyla transferi. Topluma yansıması iki türlü olabilir; biri güvenli iletişim yani şifrelemeye gerek kalmadan kırılması imkansız bir yapıya iletişimi taşıyabilmek. Bir diğeri de bugünün bilgisayarlarının daha fazla ilerleme şansının olmaması düşüncesiyle doğayı da simüle edebilecek gelişmişlikte kuantum fiziğine dayanan alternatif bilgisayar sistemleri geliştirilmesi.
- Yapay zekanın ulaşacağı nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Çalışmalar gösteriyor ki yapay zeka veya robotiks çok basit ve çok zor işlerde iyi değil. Orta seviyede yapılması gerekenleri çok iyi yapıyor. İnsandan öteye geçmesinden ziyade bazı iş koşullarında başarılı olacak bazılarını ele geçiremeyecek gibi geliyor bana. İnsanın bilişsel gücü her zaman önde olacak diye düşünüyorum. Tabii şunu da göze almalıyız ki; insanoğlunun gücünü kötüye kullandığı da oluyor, dolayısıyla ben yapay zekadan çok korkmuyorum çünkü en fazla insan kadar kötü olacaktır.
ÇOK ÇALIŞMA HER ZAMAN ZEKA VE YETENEĞİN ÜZERİNDEDİR
- Cambridge dünyada eğitimin merkezi diyebiliriz. Nasıl bir eğitim sistemi var burada ve İngiltere’de?
- Genel olarak bakınca İngiltere’de Türkiye’ye benzer bir sistem var diyebiliriz. Cambridge’deki sistemi özel yapan hem tahtada büyük sınıfa ders anlatma sisteminin devam etmesi, hem de her öğrencinin eğitmeniyle birebir zaman geçirerek o dersi pekiştirmesi, çalışması. Anlayış herkesin aynı seviyeye gelmesi değil, nereden başlarsa başlasın herkesin aynı mesafede yol katetmesi üzerine kurulu. Mesela ben de her hafta 8 öğrencimle ayrı görüşüyorum ve o sırada onları daha iyi tanıyor ve farklılıklarını göz önüne alarak ona göre çalışıyorum.
- Sizi takip eden, örnek olan bir çok genç var. Onlara neler söylemek istersiniz?
- Gençler bana hep fizikçi olmak istiyorum ama ancak öğretmenlik mi yapacağım ya da fizikçi olunca ne zaman bir buluş, icat yapabilirim diye soruyor. Konu şu ki, ne olurlarsa olsunlar çok ciddi bir çalışma gerekiyor. Çalışmaları zeka ve yeteneğin üzerinde olmalı ki, bir sonraki basamak şansını yaratabilsinler. Kısa vadeli değil, uzun soluklu bir yarış içerisinde olsunlar. Sınava dayalı sistemde belki bu kolay olmayabilir ama kendilerini buna göre programlasınlar. Yapmaktan hoşlandığınız zevk aldığınız iş daha az yük olur, başarılı olma şansınız artar. Sabah işe giderken bile işin bürokrasisinde boğulmadan ‘bugün farklı ne yapabilirim, ne bulabilirim?’ diye sormanız önemli bence.
FİZİĞİ BAŞARILI OLDUĞUM İÇİN DEĞİL BENİ HEYECANLANDIRDIĞI İÇİN SEÇTİM
- Neden fizik alanında çalışmayı seçtiniz?
- Fiziği seçmemin nedeni fizikte çok başarılı olmam değil, fiziğin beni heyecanlandırmasıydı. Çok etkilendiğim bir fizik öğretmenim vardı gerçi, onun sayesinde fiziği sevdiğimi farkettim. 13 yaşımda ben neyi seviyorum, nelerden etkilendim diye sormam çok önemliydi. Bence gençler önce kendilerine bunu sorsun.
- Sizin sıradışı ve alışılmışın dışında bir profesör görünümünüz var. Eminim bu konuda sizin de deneyimleriniz olmuştur. Bilimin ve bilimadamlarının sıkıcı olduğuna inanılırken siz nasıl oluyor da hala içinizdeki coşkuyu kaybetmeden bu kadar çaba gerektiren bir işi yapabiliyorsunuz?
- Bir gün laboratuvarımız için bir cihaz alım sürecinde firma yetkilisi benimle konuştu, konuştu, sonra dedi ki ‘Fazla vaktim yok. Esas profesörle görüşebilir miyim?’ Benim dediğimde de inanamadı. Neredeyse almıyorduk malzemeyi. Şaka bir yana, sizin dediğiniz gibi sterotipler var ki fizik profesörü deyince de insanların aklına genelde erkek, beyaz saçlı, yaşlı kişiler geliyor. Ciddi bir yüzdesini kadınların oluşturduğu, gençlerin de yer bulabildiği, her türlü etnik kökenden insanın olduğu bilim dünyasında da farklılıkları kabul etmek gerekli.
Paylaş