Paylaş
Emin, 76 ülkede binlerce okulda uygulanan sistemle çocukların, muhteşem doğada ağaçlar, hayvanlar ve bitkilerle etkileşim içinde okuyacaklarını, sanatın ve bilimin her dalını deneyimlebileceklerini söyledi.
MELİS Kurtel Emin, çocuklarının eğitimi için araştırma yaparken tanıştığı Montessori Eğitim Sistemi’nin İzmir’deki ilk ilkokulunu Bademler’de açıyor. ‘Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalı’ diyerek çocuğun kişiliğinin oluşumunu öncelik alan Montessori sistemi, 76 ülkede binlerce okulda uygulanıyor. Çocukların özellikle çevre ve doğa ile ilişkisine büyük önem vermesine dikkat eden Melis Kurtel Emin, bu nedenle okulu Bademler’de açmayı tercih etmiş. Muhteşem bir doğanın içerisinde, ağaçlar, küçük hayvanlar ve bitkilerle etkileşim içerisinde okuyacak çocuklar, sanatın ve bilimin her dalını bu güzel çevrede deneyimleyecek.
- Montessori Okulu açma fikri nasıl oluştu?
Benim iki kızım var. Biri 6, diğeri 4 yaşında. Büyük olan ilkokula başlayacak. Zaten şu an İzmir’de bulunan Montessori Anaokulu’na gidiyorlar. Bu sistemin çocuklar üzerindeki etkisi ve faydasını görünce eğitim alanında bir şeyler yapmak istedim ve Montessori İlkokulu açmaya karar verdim.
- Montessori eğitim sisteminin çocuklar üzerinde ne gibi etkileri oluyor?
Çocuklara özgüven, kendi kendine yetebilme, empati ve topluma faydalı birey olarak yetişme sorumluluğunu verebildiklerini gördüm. Günümüzdeki eğitim sistemlerinde maalesef bu değerler arka planda kalıyor. Aile görgüsü ile siz istediğiniz kadar çabalayın, eğitim ve toplum içerisinde pekişmediğinde etkili olamıyorsunuz. Bunların değerini insan kendisi anne baba olmadan anlayamıyor. Okulda da bunlar tekrar tekrar öğretilmeli. Sağlıklı bir toplumun tohumları bence hem ailede hem de okulda atılmalı. Montessori sistemi de ‘yetişkinlerin görevi çocuğun içindeki yeteneği ve gizil gücü uyandırmak ve onları gelişim sürecinde desteklemektir’ diyor.
KÖY ENSTİTÜLERİ MONTESSORİ’DEN ESİNLENMİŞ
- Siz işe nereden başladınız?
Çocuklarımın devam ettiği anaokulunun sahibi sayesinde Montessori eğitim sistemini Türkiye’ye getiren Çiğdem Hanım ile tanıştık. Kendisi de öğretmen ve özellikle çocukları için daha iyi bir eğitim sistemi arayışındaymış ve bunun temsilciliğini almış. Şu anda bizim de kurucumuz. Alçakgönüllü, kendine güvenli, sistemi sorgulayan, ezilmeyen, topluma saygısı olan bireyler yetiştrimeye çalışan bir sistem. Amazon, Google gibi şu anda ön planda olan tüm markaların kurucuları hep Montessori sistemiyle yetişmiş.
- Montessori sistemi nerede ortaya çıkmış?
İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori, aynı zamanda bir eğitimci ve Montessori Vakfı’nın kurucusu. Tüm dünyaya yayılmış. Atatürk eğitim kongresi yaptığında, bu eğitim sistemini araştırtmış. Hatta Köy Enstitüleri bundan esinlenerek kurulmuş. Sadece akademik odaklı bir eğitim sistemi değil. Hep bütünden, evrenden detaya inen bir anlayış yerleştiriliyor çocuklara. Biz çok büyük bir sistemin parçasıyız anlayışı veriliyor. Çocuklara attıkları her adımın sistemi nasıl etkileyeceği, olan her şeyde onların da sorumluluğu olduğu kendilerinin tek başına bağımsız bireyler olmalarının yanı sıra büyük bir ekosistemin parçaları olduğu vurgulanıyor.
BADEMLER, EĞİTİM İÇİN ÇOK UYGUN
- Neden Bademler’i seçtiniz?
Bu sistemi tam uygulayabilmek için mutlaka doğanın içerisinde olmak gerekiyor. Çocuklar burada meyve sebze yetiştiriciliğinden hayvan bakımına kadar her şeyi yapacak. O nedenle büyük bir alana, doğaya ihtiyacımız var. Gerektiğinde gökyüzünü inceleyecekler. Bademler, özellikle çok güzel bir yer. Buranın halkı çok sevecen, bizi çok güzel karşılıyorlar. Aydın bir köy. Tiyatrosu var, eğitim düzeyi yüksek. Doğası, toprağı, havası çok güzel. Bizim sanat atölyemiz, müzik stüdyomuz, anfitiyatromuz, yoga bölümümüz olacak. Çocuklar her şeyi deneyimleyerek, elleriyle dokunarak yaşayacak.
- Siz eğitim sektörüne girmeden önce neler yapıyordunuz?
Öncelikle anne olarak topluma yararlı bir birey yetiştirmek için yola çıktım. Eğitimim siyasal bilimler. Çalışma hayatıma Birleşmiş Milletler’de başladım. Ankara’da Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çalışıyordum. Eşimle de orada tanıştım. Daha sonra Japonya Büyükelçiliği’ne geçtim. İzmirli olarak her zaman aklım buradaydı. Doğayla iç içe olmak adına hep buraya gelmek istedim. Babamın hayali olan at yetiştiriciliği ve bizim hayalimiz üzüm bağları yetiştiriciliğine başlamıştık. Bunları yaparken ben de eğitim sistemine girmeye karar verdim.
Paylaş