Paylaş
“36 yıldır gazeteciyim ve yazarken hep bir şeylerin değişmesini umut ederim. Gazetecilik, bir işe yaramak, birilerinin ufkunu açmak, haksızlıkların, aksaklıkların, yanlışların giderilmesine katkıda bulunmak..” diyen Kaya Güler, son kitabı ‘Bayan Değil Kadın’ ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğine değiniyor. Ve ekliyor; “Eşitsizlik ortadan kalkıncaya kadar yazmaya, anlatmaya devam edeceğim.”
KİTAPLARIMDAKİ KONULAR GÜNLÜK HAYATTAN
- Biraz özetler misin bugüne kadar olan yayıncılık hayatını?
- 10’lu yaşlarda gazeteci olmaya karar verdim. 20’li yaşlarda Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirip, efsane dergi Kadınca’da Duygu Asena’nın yardımcısı olarak işe başladım. Sırasıyla muhabirlik, Kadınca Örgü, Dekorasyon ve Moda, Erkekçe’nin Yazı İşleri Müdürlüğü, Söz Gazetesi deneyimi, Rapsodi Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği yaptım. Sabah’ın eki Melodi’de Yayın Danışmanlığı, 9 yıl tüm eklerin Yayın Yönetmenliği... Gelin, Sofra, Bebeğim ve Biz haftalık kadın dergisi Mimoza’yı çıkardım. 40’lı yaşlarda TV8’de “Gözümüzden Kaçmayanlar”, “Söz kadınların” ve Elmax’ta “Aşka Dair” adlı sohbet programını hazırlayıp sundum. Köşe yazarlığı yaptım. En son 2011’de, bağımsız kadın dergisi “Rengarenk Kırmızı” çıkardım. O dönem kadınların başucu dergisi oldu.
- Gelelim kitaplarına...
- Basılı 7 kitabım var. Erkekte Kadın Korkusu, Aşk, Seks ve Kadınlara Dair, Aşk, İş ve Kadınlara Dair, Aşk Eski Bir Yalan, Genç Kızlar ve Aşka Dair, Köpük Annem ve Ben, Kıpkırmızı. Şimdi de “Bayan Değil Kadın.” Bu kitapta da amacım, bugüne kadar hep yaptığım ve yazdığım gibi, günlük hayatta karşılaştığımız basit gibi görünen ama etkileri ve sonuçları çok önemli konulara değinmek. Doğru bildiğimiz yanlışlara yanlış bildiğimiz doğrulara dikkat çekmek. Alışılagelmişin dışına çıkarak aykırı düşünmeye çalışmak. Bir anlamda ezber bozmak...
KADIN OLMAK AYIP SAYILDIĞINDAN BAYAN DİYORLAR
- Kitabın adı neden “Bayan değil Kadın”.
- Çünkü bayan diye bir cinsiyet yok. Bayan yalnızca bir hitap şekli. Kadın ise cinsiyeti belirleyen bir sözcük, erkeğin karşıtı. Kimileri kadın kelimesinin kaba olduğunu bu nedenle bayan dediklerini belirtiyorlar. İyi de cinsiyeti ifade eden bir sözcük neden kaba olsun ki? Erkek demekte bir sakınca görmüyorsak, kadın demekte de görmemeliyiz. Yanlış olan kadın kelimesinin çağrışımlarını ayıp bulmak ve kadın yerine bayan demeye çalışmaktır. Bayan, kadın olmanın ayıp sayıldığı bir anlayışın tercih ettiği bir kelimedir. O yüzden bayan değil, kadın.
- Ezber bozmaktan bahsediyorsun. Mesela hangi konularda bunu yapıyorsun?
- Mesela; “Neden yemek yapmayı sadece kadınlar bilmek zorunda?” diye soruyorum. 7 yaşında küçücük bir kız çocuğundan beklediğimiz bir beceriyi koskoca erkeklerin yapmamasına ve bunu yapmamakla övünmelerine ne demeli? O yüzden diyorum ki, tabii ki her kadın yemek yapmayı bilmeli, ama erkek de bilmeli. Zaten aslında bir insanda olması gereken özellikler, gelin ve damat adayında aranan kriterler başka olmalı. İyi bir insan mıdır mesela? Vicdan sahibi midir, kimsenin kötülüğünü istememesi, kimseye kötülük yapmaması vs. İyi olmanın göstergesi yemek yapmayı bilmekten geçmemeli. Ya da erkeğin sözünün üstüne söz söylememekten!
ANNE – BABA DEMEDEN DÜŞÜNMEK GEREKLİ
- Vallahi bizim gibi anneler, babalar, kayınvalideler, kayınpederlerle içiçe bir toplumda bu söylediklerin nasıl olacak acaba?
- Zaten “Kayınvalide ve pedere nasıl hitap etmeli?” diye bir soru da atıyorum ortaya. “Tabii ki anne ve baba!” demeden önce bir düşünün isterseniz, diyorum. Çünkü söz konusu olan çok özel kelimeler. Ya çok gönülden söylenmeli ya da söylenmemeli. Buradaki esas konu, gerçek anne ve babadan başkasına anne ve baba demenin ne kadar doğru olduğu? Samimi geliyor mu, sevdiğiniz birinin annesine anne demek. Onunla sevgili veya evlisiniz diye, annesine anne, babasına baba demek. Olur da boşanırsanız yeniden yabancı olacaklar ve eğer yeniden evlenirseniz, yeniden evlendiğiniz kişinin annesi ve babasına anne-baba diyeceksiniz! Benim önerim, isimlerinin sonuna “anne ve baba”yı eklemek...
- Kitabında bizim toplumda neredeyse tabu kabul edilen konulara da değiniyorsun...
- Evet mesela kendi bedenimizi tanımamız gerektiğine değiniyorum. Çünkü bilmiyoruz. Hayatın gerçek mucizesi döllenmenin nasıl müthiş bir olay bir olduğunun ne kadar farkındayız. Her gün ve herkes tarafından yaşandığı için normal bir olay zannediliyor ve önemsenmiyor ama kadınların hamile kalmaları ve doğum yapmaları gerçek bir mucizevi olay. Kadınlar her ay adet görüyorlar ama bunun nedeni hakkında bir fikir sahibi değiller. Veya hayatın kaynağı olan kadın yumurtasının ne denli önemli olduğunun ve doğduklarından itibaren yüzbinlerce hatta milyonlarca yumurta taşıdıklarından habersizler. Beynimiz nasıl çalışıyor? Ruhumuzun neyi ihtiyacı var? Kimi duygular neden kadınlardan veya erkeklerden esirgeniyor? Neden hırslı olmak bir erkeğin başarısı olarak değerlendirilirken, kadınlar söz konusu olduğunda ayıplanıyor? İşte burada “Toplumsal cinsiyet” konusu devreye giriyor. Kitabın bir bölümü de bu konuya ait.
TOPLUMSAL CİNSİYET İÇİN ERKEKLER SORUMLULUK ALMALI
- Toplumsal cinsiyet çok önemli ve gündemde bir konu...
- Bugüne kadar hep yazılarımda kadınlara kendilerini önemsemelerinden, güçlü olmaları gerektiğinden ve güçlerinin farkında olmalarından bahsettim... Ve artık annelik yerine babalığı da tartışmamız gerekli. Erkeklerimiz de sorumluluk almalı. Her fedakarlığı kadından bekleyemeyiz. Veya her konuda kadınların önlem almasını.. Erkekler uzayda yaşamıyorlar ya. Yeri geldiğinde “Geleneklerimiz, göreneklerimiz” derler de neden bunlara göre hareket etmezler? Neden eline erkek eli değmemiş kız ararken, kendileri çıktıkları her kızı yatağa atmaya kalkışırlar? Kendi kardeşlerinin yapmasını istemediklerini neden sevdikleri kadından beklerler? Sonra da istediklerini yaptığı için beğenmeyip terk ederler? Daha önemlisi ise, kendilerine hak gördükleri hakları neden kadınlardan esirgerler? İyi bir toplumun görevi önce erkeklerini terbiye etmektir. Kötülüklerden korumak için kadınlara yasaklar uygulamak, onları örtmek, kapatmak, sokağa çıkartmamak yerine, kötülük potansiyeline sahip tüm erkekleri eğitmeye çalışmak zorundadır.
- Peki bundan sonrası?
- Yeni projem yolda. O da otobiyografik bir gazetecilik hikayesi. Gazeteci olmak isteyen küçük bir kızın Kadınca dergisinde başlayan ve Sabah’ın eklerinin başına geçmesiyle devam eden ve o gün bugündür aralıksız yazmasının hikayesi olacak.
Paylaş