Paylaş
BANA BİLE BAŞLIK PARASI BİÇTİLER
Fotoğraf sanatçısı dostum Reyhan Ergün Özlen, beni arayıp ‘Harran’a gidiyorum’ deyince birçokları gibi ‘Bu dönemde, ne işin var orada’ dedim. Ama o, hiçbirimizi dinlemedi, tek başına Harran’a gidip Harranlı kadınlarla kerpiç evlerde kaldı ve müthiş fotoğraflar çekti. Ne diyeyim, cesur kadın!
Geçtiğimiz hafta ise Kobani olayları patlak verince ailesi ve dostlarının ısrarına dayanamayarak erken döndü. Tabii, döner dönmez neler gördü, yaşadı öğrenmek ve sizlere aktarmak istedim. İzmirli bir kadın sanatçının gözünden Harran...
- Bu Harran’a kaçıncı gidişin? Neden Harran’a özel bir ilgi duyuyorsun?
- Güneydoğu’ya ilk 10 yıl önce gitmiştim, fotoğraf için bir ekiple uzun tura çıkmıştık, yolumuz Harran’a düştüğünde ise oradan ayrılamamıştım.. Büyüleyici sert bir coğrafyada gördüğüm zorlu yaşam, toprak evlerin otantikliği, renkli kadınların duruşu, bakışlarındaki anlamlar, kemikli sert suratlardaki masumiyet, her şey beni çok etkilemişti, bir süre orada kalarak kadınların fotoğrafını çekip değişik hikayelerini dinlemiştim. Sonra ‘Harran Kadınları’ sergisini İzmir’de, Berlin’de ve Houston’da açmıştım.. Bu kez, Harran’a 4’ncü gidişim, artık beni çok iyi tanıyorlar.
- Yıllar içindeki gidişlerinde orada neleri değişmiş buluyorsun?
- 2-3 yılda bir gider oldum, ‘Harran Kadınları’ arşivim oluştu, her gittiğimde arşivimi artırıyorum. Bu gidişimde 2 bin fotoğraf çektim. Fotoğraflarını sürekli çektiğim kadınlar var, ‘yine mi geldin’ diyorlar, bir anlam veremiyorlar tekrar tekrar gitmeme. Aynı kadınların değişik yıllardaki dönemlerini de çeker oldum.. Bu gittiğimde fotoğrafını çektiğim yaşlı kadınların bazıları vefat etmiş, bazıları eriyen evlerinden göç etmişlerdi. 10 yıl önce çektiğim genç kızlar artık evli ve 3-5 çocukluydu.. Genç kıza ‘evli misin’ diye soruyorum, ‘5 tane çocuğum var’ diyor, ‘kaç yaşındasın’ diyorum, ‘23’ diyor, şaşırıyorum...
EVLERİ ERİYOR KORUMA GEREKLİ
- Orada nerelerde kaldın, nasıl bir ortamda yaşadın?
- Harran’da topraktan yapılmış, konik kubbeli, oranın klasiği olan evlerde kaldım yine. Toprak üzerine yatak diye bir şilte seriyorlar, toprak üstünde yatıyorsun ama etrafta senden başka hayvanlar da var. Korunmak için parkamın kapşonuyla kafamı iyice sarıyordum geceleri.. Sabahları 6’da kalkıp güneşin toprak damlara kocaman doğuşunu çekiyordum...
- Harran evleri kaç yıllık, nasıl korunuyor?
- Harran evleri 150-200 yıllık, kerpiç tuğla ve toprakla, konik kubbeli olarak birbirine geçmeli bölümlerden yapılmış. Bu bölge arkeolojik ve kentsel sit ilan edilmesine karşın bakımsızlıktan eriyen ve yıkılan evler oluyor. Ben her gidişimde bu evlerin azaldığını görüyorum, dolayısıyla başka köylere göç ediyorlar.
BANA BİLE BAŞLIK PARASI BİÇTİLER
- Kadınlar nasıl şartlarda yaşıyor, sana yaklaşımları nasıl?
- Kadınlar çok zor şartlarda yaşıyor. Evlerde mutfak yok, içerlerde su yok, bahçede ocak yanıyor, tavadaki yağ sürekli hazır bekliyor, bir şeyler kızartılıyor sabah, öğlen, akşam... Kadınlar da, çocuklar da çok meraklı, her şeyi soruyorlar. Süse ve takılara merakları çok fazla, ilk gittiğimde kolumdaki bilezikleri, yüzükleri teker teker almışlardı, artık giderken sadece rengarenk takılar götürüyorum onlara, bayılıyorlar.
- Nasıl hikayelerle karşılaştın, seni en çok etkileyen hangisi?
- Uzun boylu, güzel suratlı renkli kadınların hikayeleri çok fazla ve etkileyici. Yıllar önce gittiğimde genç kızlarla oturuyoruz, ‘bize şu kadar veriyorlar, sana da bu kadar verirler’ dediklerinde şaşırmıştım. Başlık paraları oraların gerçeği.. Herkesin hikayesi var, kızlardan bazıları evlenip geriye yollanmış. Birisi ‘şiddet görüyorum’ diyor, saçlarını açtığında saçlar dibinden kesilmiş. Kimi, ‘kocam uyuşturucu kaçakçılığında yakalandı, hapiste’ diyor, küçücük kızlar 3-5 çocukları var.. Kaldığım ailenin 11 çocuğu vardı.
İZMİR YAŞAMINI DİZİDEKİ GİBİ SANIYORLAR
- İzmir’den geldiğini söylediğinde nasıl tepkiler alıyorsun?
- İzmir’deki yaşamı bana sormuyorlar. Çünkü televizyondaki dizilerden birini sana yakıştırıyorlar, şehir modelini böyle sanıyorlar. Benim yalnız çıkıp gelişimi, oralarda oluşumu yadırgıyorlar. Zaten niye kendilerini çektiğimi, ne yaptığımı da bir türlü anlamıyorlar...
- Başka nerelere gittin, kaç gün kaldın?
- Urfa’ya 1 Ekim gidiş, 12 Ekim dönüş bileti almıştım. Doğru Harran’a geçtim. Niyetim 12 gün Harran’da kalıp fotoğraf çekmekti. Boynumda ağır makinamla tüm gün yürüdüm ve deli gibi sürekli çektim. 2 bin kare çektim, sabah 6’da kalkıp güneşin damlara doğuşunu, hayvanların damlardan çıkışını, insanların hareketlenişlerini, renkli kadınların hayat işlerini, portrelerini, çocukların çocukluğunu çektim durdum.. Dediğim gibi 12 gün kalacaktım, ama son günler ortalık biraz karıştı, sınırda çatışmalar alevlendi. Hatta beni sınıra yakın bir köye götürdüler, gördüğüm manzaralar sefillik içeriyordu, gözlerime inanamadım. İzmir’de ailem tedirgin olunca planladığımdan erken dönmek zorunda kaldım...
‘BİZ BİRİZ TEPEDEKİLER ÇATIŞIYOR’ DİYORLAR
- Olaylara şahit oldun mu? Can güvenliği açısından sorun yaşadın mı?
- Urfa’da yaşayanlarla, taksi şoförleriyle konuştuğumda beni gazeteci sanıp, sürekli yaşadıklarını anlatıyorlardı.. Buralara gelen Suriyelilerden şikayetçiler, hiç memnun değiller. ‘Urfa’da uyuşturucu, kaçakçılık, fuhuş, hırsızlık arttı’ diyorlar. Parası olan Suriyelilerse Antep’e gitmiş ve orada kiraları çok artırmışlar. Oysa Harran’da Kürt, Türk, Arap hep birlikte iç içe yaşıyorlar. ‘Biz hepimiz biriz, çatışmayı tepemizdekiler yapıyor’ diyorlar..
Paylaş