Paylaş
Londra’da dünyaya Türk yemeklerini ve Türk misafirperverliğini tanıtıp, yemek yapmayı ve yemeyi bir sanata dönüştüren Özer, çok zor geçen çocukluk döneminin şanssızlıklarını da şansa dönüştürerek çok başarılı bir işadamı olmuş.
Başarıyı, ‘hayatı doğru yaşamak’ olarak tarif eden Özer ile İzmir’de değil, Londra’da; değerli gazeteci dostum Londra Doğan Haber Ajansı’ndan Aynur Tattersall’ın desteğiyle buluşarak sohbet ettim.
- Nasıl bir hayatınız oldu?
Tokat Reşadiyeliyim. İstanbul’a ardından Londra’ya geldim. 21 yaşındaydım. Çocukluğum iyi geçmedi. Şanssızlıklar içinde büyüdüm ama şansa çevirmeyi becerdim. Tabii çok çalıştım.
- Londra’da bugünlere gelişiniz nasıl oldu?
Restoranlarda çalışıyordum kendime yer açarken bankaya borçlandım. Bir arkadaşımla ortak oldum. Bir mahalleye götürdü beni önce, ben burada olmaz dedim. Sonra daha güzel bir restoran açtık. Kuyruklar oldu önünde. Kendi başıma devam ettim, birçok yer açtık. Sonradan bir kısmını kapattık ama şimdi ben yine çoğaltmayı düşünüyorum. Kızım da bana yardım ediyor.
YEMEK SANATI ANLAMAK GİBİ OLMALI
- Her gelen müşterinizle ilgileniyorsunuz, sohbet ediyorsunuz. Yorulmuyor musunuz?
Benim için müşteriler melektir. Hatta diyorum ki; kuzular, çocuklar ve müşteriler eşittir benim için. Çünkü onların günahsız ve masum olduklarını düşünürüm. Senin elindedir ve senin vereceğin yemeği bekler. Yemek yemek de insanın en zayıf halidir.
- Yemek yemenin anlamı ne sizce?
Yemek yemek sanatı anlamak gibi bir şey aslında. Sergileri gezersiniz tablolara bakarsınız ama biri size açıkladığında daha iyi anlar ve keyif alırsınız. Yemek yerken de yapan kişi emeğini anlatırsa daha keyif alırsınız. Ben çocukluğumda da kimsenin yemeğini beğenmezdim. Sadece bir komşunun yemeğini beğendim. O zaman zeytinyağını da ilk defa tattım.
- Konuşmalar yapıyorsunuz, özellikle gençlere neler tavsiye ediyorsunuz?
Başta dürüst olacaksın ama o dürüstlüğü yaşatmak için de çok çalışkan olacaksın. Çalışkanlığın yanısıra becerikli de olmak gerekli. Aslında tüm bunlar herkesin içinde farklı şekillerde var ama bunları ortaya çıkarmak çaba gerektiriyor. Sadece kitap okumakla olmuyor bu. Doğallık da çok önemli. Ben kızıma da diyorum ki, zengin olsak da fakir olsak da hep çalışacaksın.
- Sizce başarı ne demek?
Başarı para kazanmak değil hayatı doğru yaşamak. Zengin olmak başarılı olmak anlamına gelmiyor. Para çeşitli şekillerde kazanılabilir. Önemli olan kendin olarak, hayatı güzel ve doğru yaşayarak başarılı olmak. Ben çocukken de, param yokken de, aç kaldığımda, tuvalette yattığımda da doğru bir hayatı yaşadım. Çünkü o hallerde bile şerefli bir hayatı yaşadım. Bence ben başardım çünkü adam oldum.
İLK KAZANDIĞIM PARAYLA VAKIF KURDUM
- Sizi öne çıkaran, farklı yapan ne oldu?
Ben kendimi kimseyle kıyaslamıyorum ama ben işimi sanatçı gibi yapıyorum. Buradan çıkan, yanımda çalışan herkes kendi yerini açıyor, zengin oluyor. İlk kazandığım parayla kurdum Özer Vakfı’nı. Herkes gibi zengin olduktan sonra kurmadım. İhtiyacı olan yetenekli ve çalışkan öğrencilere destek sağlamayı, yardım etmeyi ve burs vermeyi hedefliyoruz.
Paylaş