Paylaş
İzmirli gazeteci Bilge Egemen, geçen hafta Artı 1 TV için gittiği Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda bir anda öfkeli kalabalığın hedefi oldu.
Daha önce de birçok savaş bölgesinde bulunmasına karşın bu kez linç edilmekten son anda kurtulduğunu anlatan Bilge, özellikle kadın gazeteci olmanın zor olduğunu söylüyor.
BİRİ HEDEF GÖSTERDİ, BİR ANDA ONLARCA ADAM ÜSTÜME YÜRÜDÜ
- Artı 1 Televizyonu için gittiğin Mısır’da neler yaşadın? Nasıl kurtuldun?
- Aslında Kahire’ye iner inmez tanıdığım, tanımadığım insanlar Tahrir’e gitmemem konusunda uyardı. Orada yıllardır yaşanan saldırı, taciz, tecavüz olaylarını artık bütün dünya biliyor. Mısırlı kadınlar bunu senelerdir yaşıyor. Ama dünya, daha çok 2011’deki devrimde yabancı kadın gazeteciler orada tacize, tecavüze uğrayınca işin ciddiyetini anladı. Bu son yaşanan ‘kimine göre devrim, kimine göre darbede de’ yine birkaç günde tacizler, tecavüzler ayyuka çıktı. Ben hassas bölgelerde çok temkinliyim. Hayatım söz konusuysa, gazetecilik de bir yere kadar. İlk iki akşam Tahrir’in etrafında dolandık. Hatta iki kez kalabalığın arasından canlı yayın bile yaptık. Şimdi baktığımda mucize gibi geliyor bana. Ama Tahrir’in tam da göbeğine henüz adım atmamıştım. Üçüncü gün öğle vakti orası henüz kalabalık değilken attım. İlk birkaç dakikada ne olduysa oldu. Her şey irrasyoneldi. Bir kişi çıkıyor. Seni durduk yerde hedef göstererek kibriti çakıyor. Milyonlarca ton saman alev alıyor. Öyle düşün. Karşında sürü psikolojisiyle hareket eden, eli sopalı, iletişime kapalı, sağduyusu sıfırlanmış, ajite, saniyede 1’ken 30 olan öfkeli adam var.
AĞLAYIP BAĞIRMAM VE ARAPÇA KONUŞMAM SONUCU GRUP BÖLÜNDÜ
- Peki neden ısrarla girdin Tahrir’e?
- İlk 2 gün, hatta gece yarılarına kadar, Tahrir tehlikeli diye çoğunluğu Müslüman Kardeşler’den oluşan Mursi yanlılarının toplandığı Adeviye Meydanı’nda ve Nahda’da geçirdim. Oraya da ilk girerken biraz ürkektim. Bir gece önce öldürülenlerin cenazeleri o meydana gelecekti üstelik. Ama kısa sürede biraz Arapça bilmemin de etkisiyle insanlarla kolaylıkla iletişim kurdum. Tabii Türk hükümeti Mursi’yi desteklediği için Türkiye’den geliyor olmamız nedeniyle orada zaten bir Amerikalı gazeteciye karşı ona-sıfır önde başlıyorsun. Orada da her an askerler tarafından taranma tehliken var, ama ben yine de rahatladım. Tek bir tarafın görüşlerini verip, diğer tarafın görüşlerini vermemek olabilir mi? Tahrir’e de mutlaka gitmem gerekiyordu. Hava karardıktan sonra zaten mümkün değil. Bu yüzden üçüncü gün öğle vaktini seçtim. Ve çekim süresini kafamda sadece yarım saat diye belirledim.
- Tahrir’deki öfkeli kalabalıktan nasıl kurtulduğunuzu hala anlatmadın…
- Kabus gibiydi. Sonraki gün dönüş yolunda uçağa bindiğimde bile gözlerimi kapatamadım. Kapattığımda o bize yönelik bağırışları, tıkandığımız son noktayı duyup, görüyordum. Kabuslardaki o çıkmaz sokakta, o artık her şeyin bittiğini hissettiğin an. Son nokta. Ama yırttık. Aynı otelde kalan bir gazeteci o son noktada ağlayıp, yalvardığım için kurtulduğumu düşündüğünü söyledi. Bana göre, ağlama dilimin Arapça olması. Eminim bu olaydan birkaç gün önce Tahrir’de tecavüze uğrayan Hollandalı gazeteci de sürüklenirken ağlamıştır. Bizim öfkeli kalabalığımızda aynı dili konuştuğum için benimle empati kuranlar oldu. Kalabalık ikiye bölündü. Bizi, benim tarafıma geçenler kurtardı.
ANNEM DUYMADAN BEN ARAYIP, İYİYİM DEDİM
- Biz ilk duyduğumuzda çok kötü şeyler düşündük ama çok şükür öyle değilmiş. Annen nasıl duymuş?
- Olayın nasıl bu kadar hızla yayıldığını ben de anlamadım. Aynı gece Mısır televizyonlarından biri bir Türk ekibi Tahrir’de saldırıya uğradı diye bizden bahsetti. Ben de Twitter’a, “Tahrir’de linç ediliyorduk. Kıl payı kurtulduk” diye yazdım. Sabah uyandığımda telefonum durmadı. Türkiye’de darp edildiğimize dair haberler çıkmış. Hemen annemi aradım. Oğlum Cem yanındaydı. Neyse ki henüz haberleri yoktu. Anneme olanları ve iyi olduğumu anlattım.
- Haber için birçok savaş ya da kaos bölgesine gitmiştin ama bu kez ne farklıydı?
- 2013’te ölen gazetecilerin sayısı 27. Mısır’daki ilk 2 günümde ölen sivil halkın sayısı bunu neredeyse ikiye katladı. Farklı bir şey yok aslında. Hep bir yerlerde savaş var. Hep birileri ölüyor. Biz Kahire’deyken savaş ortamını andıran çatışmanın çıktığı gecede ölenlerin arasında 2’si bebek, 5 çocuğun olduğu söylendi.
ARTIK OĞLUM VAR, BİR DAHA SAVAŞA GİTMEM
- Bir kadın olarak savaş muhabirliği yapmak erkek olarak yapmaktan nasıl farklı?
- Savaş ya da değil. Kadının “insan” olarak görülmediği her yerde değil savaş muhabirliği, nefes almak bile zor.
- Bu olaydan sonra yine savaş bölgelerine gitmeyi düşünür müsün?
- Düşünmem. Çünkü oğlum Cem var artık. Mısır’ın bu kadar mayınlı tarlaya dönüşmüş olduğunu öngörseydim, gitmezdim.
- Mısır’da nasıl bir durum var, halk normal hayatına devam edebiliyor mu?
- Mısır’da henüz bir savaş yok ama ortam kaotik. Normal hayatlarına devam edenler de eminim diken üstündeler. Slogan atan kalabalıklar, tanklar, askerler, her an odanıza girecek gibi gürültü yapan helikopterler ve uçaklar, bir meydanda “şeriat” diye, diğerinde “bu bir darbe değil, devrimdir” diye bağıranlar…
MISIR’DA YAŞANANLARLA GEZİ OLAYLARI ÇOK FARKLI
- Mısır’da yaşananları Gezi olayları ile bağdaştıranlar var. Sence uygun bir benzetme mi bu?
- Bana göre değil. Başıma gelenler yüzünden aldığım mesajlar çok tuhaftı. İnsanlar beni Gezi ekseninde iki taraftan birine oturtmaya çalıştı. Bunları Adeviye’de değil de Tahrir’de yaşadığım için laiklik ve darbe karşıtı mıydım? Mursi mi? Yoksa Sisi mi? Bu bir darbe mi yoksa değil mi? Türkiye’nin ve Mısır’ın gelmişi ve geçmişi, şu an yaşadıkları paralel gibi görünse de altyapısı bambaşka.
- Can Dündar Mısır’da Türklerin çok hoş karşılandığından bahsederken sen kötü şeyler yaşadın. Nedeni ne?
- Belki o, Adeviye izlenimlerinden bahsediyordu. Tahrir’den bahsediyorsa da o bir erkek. Ve yanında bir kamera taşıyor muydu bilmiyorum. Tahrir için en tehlikeli 3 bileşke şu: Kadın, gazeteci ve yabancı olmak. Türklük 4’üncü negatif güç. Bana göre Tahrir’i tehlikeli yapan da şu: Orada çeteler oluşmuş. Özellikle kadını insan saymayan ve kaotik ortamı fırsat bilip, orman kanunlarını legalleştirmeye çalışan gruplar var.
KADIN OLMAK SADECE SAVAŞTA DEĞİL HER ZAMAN ZOR
- Mısır’a giden diğer gazeteciler de tutuklandı ve gözaltına alındı. Aynı şey bizde de yaşandı.
- Gazeteciler de insan. Ve tehlikenin olduğu her yerde herkes gibi tehlike altındalar. Bu normal. Savaş içine sürüklenen herkese çok üzülüyorum ama Mısır’da en çok üzüldüğüm şey şu oldu: Savaş olsa da olmasa da kadınların “kız” olarak dünyaya gelmiş olmaktan dolayı yaşadığı o keskin ayrımcılığın korkunçluğu… Tek bir hayat yaşama şansı verilmiş sana, ama “kız”san eğer vahşi hayvanlarla dolu bir ormanda… Korku içinde ve hep tetikte.
Paylaş