Siyaset kadını korkutuyor

İLETİŞİM, önemini iyi kavrayamadığımız ama aslında hayatımızın her alanında, her an kullandığımız bir bilim dalı. Hatta, Arkas Holding Kurumsal İlişkiler Direktörü Berna Kumaş’a göre aynı zamanda bir sanat. Bu konuda, İzmir’de çok önemli firmalarda görev yapan Berna Kumaş, kadının siyasetteki yeri ve siyasal davranışı üzerine de çalışma yapmış.

Æ Hangi eğitimleri aldınız?

Æ Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden sonra E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Ana Bilim Dalı’nda master yaptım ve "Türk Kadınının Siyasal Hayata Katılımı ve Siyasal Davranışı" konulu tez hazırladım. Akademik kariyer düşünüyordum, fakat çalışma hayatından daha çok keyif alınca özel sektörde kariyer yaptım.

Æ Siyaset iletişimi ile özel olarak ilgilenmenizin bir nedeni var mıydı?

Æ Amacım siyasete girmekti. Lise yıllarında bile politikaya girme hedefim vardı. Ailemde siyaset çok konuşulurdu. Özellikle kadınların siyasal davranış biçimlerini seçme sebebim buydu.

Æ Şu anda politikaya nasıl bakıyorsunuz?

Æ 1990’da Konak Belediyesi Halkla İlişkiler ve Protokol Müdürlüğü yaparken parti yapılarını inceledim. Özellikle kadınların parti içindeki konumuna bakınca politikada olamayacağımı anladım. Tabana dayalı delege sistemi var. Bizlerin yapabilmesi pek mümkün değil. Ama siyaset bence ilişki yönetimi demek. Yani doğru kişilerle doğru ilişkiler kurmak ve bunu süreç içinde yönetebilmek.

Æ İletişimi becerebilen bir toplum muyuz?

Æ Bence Türk toplumunun temel sorunu "geri bildirim" istememesi, bunu eleştiri gibi görmesi. Bu yorumu yabancılardan da çok duyuyorum. Eleştiriye gelemiyoruz. Biz diyalogları değil monologları seviyoruz. Ya anlatan, ya da dinleyen konumundayız. Karşılıklı konuşmayı çok sevmiyor ve beceremiyoruz. Çünkü eleştiri ya da farklı fikir karşısında tolerans sınırlarımız geniş değil.

Æ Halkla İlişkilerci(!!) artık gerekli gereksiz her yerde var. Kavramda mı sorun var, ismin de mi?

Æ Bu kavram çok çürütüldü. Doğru algılanıp içi doldurulmadan o kadar moda bir deyim olarak kullanıldı ki, anlamlandıramadıkları her işe ’Halkla İlişkiler’ dediler. Gelişen iş dünyasında geliştirildi. İletişim, ya da kurumsal iletişim deniyor. Çünkü artık stratejiler var. Sosyal sorumluluk birimleri kuruluyor. Kurumsal itibar, imaj gibi kavramlar öne çıktı. Artık firmanın sadece maddi varlıkları değil, toplumdaki itibarı da ticari hayatını, marka değerini etkiliyor.

KADININ EN BELİRGİN SİYASAL DAVRANIŞI SADECE OY VERMEK

Æ Siyasette kadınların yerine baktığımızda neler çıkıyor ortaya?

Æ 20 yıl önce tezimi hazırladığımdan bugüne siyasette kadının durumunda pek değişim yok. Meclisteki 550 milletvekilinden 48’i kadın. Kadın hakları verildikten sonraki ilk seçim olan 1937 ara seçiminde oran yüzde 4,5’muş, bugün sadece yüzde 8. Yani gelişme iç açıcı değil. Kadının en belirgin siyasal davranışı oy verme ki buna bile yüzde 35 civarında katılıyor.

Æ Kadınlarımız neden bu kadar siyasetten uzak kalıyor sizce?

Æ Siyaset kadını korkutuyor. Gerçi herkes siyaseti konuşuyor, çünkü günümüzde siyaset bile magazinleşti. O yüzden kadınlar da konuşuyor ama kadınlar belki anneliğin ve iş hayatının getirdiği yük sonucu siyasetten uzak kalıyor. Tabii profesyonel insanların siyasette yer alması da mümkün değil. Çünkü söylediklerimiz çalıştığımız şirketlere, sosyal konumlarımıza mal edilebiliyor. Daha sessiz kalmak zorunluluğu doğuyor. Dolayısıyla eğitimli, çalışan, topluma katkı koyan kadınlar birçok konuda ses çıkaramıyor.

İLETİŞİMİN BOYUTU BENİM HAYAL GÜCÜMÜN ÖNÜNDE GİDİYOR

Æ İletişimin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Æ Biz üniversitedeyken Alvin Toffler’ın "Şok" kitabını okutmuşlardı. Orada bilgisayardan, ofise gitmeden evde çalışmaktan bahsediyordu. Bize korkunç gelmişti. Oysa 20 yıl bile geçmeden bırakın evden çalışmayı, evinden birkaç ülkede operasyon yöneten yönetici var. Bu harika tabii. İletişimin boyutu benim hayalimin önünde. Birebir ilişkileri tercih etsem de teknoloji işimizi kolaylaştırıyor. İstanbul’daki çalışanlarımızla oraya gitmeden video-konferansla görüşebilmek bir lüks. Ama yanyana iki masada oturan kişilerin birbirlerine mail atarak yada msn’den yazışarak konuşmaları da bir o kadar garip. Yeni nesil yazmayı konuşmaya tercih ediyorlar.

İZMİRLİ BİR PROFESYONELİM TOPLANTILARIMI ANTALYA’DA YAPMAK ZORUNDAYIM

Æ İzmir’in kendini anlatma ve tanıtma anlamında sorunu mu var?

Æ Sorun var. Bir kere kendimizi konumlandıramıyoruz. Kültür, turizm, sanayi şehri mi belirsiz. Sadece doğa, güneş, tarih diye bu şehri tanıtmamız mümkün değil. Expo’ya bu anlamda üzüldüm. Çünkü şehir, uzun zamandır bu kadar tek vücut olmamıştı. İzmir’i hareketlendirecek bir proje olacaktı.

Æ Peki sizce bu durumda neler yapılmalı?

Æ İzmir’in tanıtımını, devlet politikasında yer edinerek, dış politikamızla özdeşleştirerek düşünmek gerekli. Dış yatırımları çekebilecek hale gelmeliyiz. ’Kongreler şehri olsun’ diyoruz ama yatak, salon problemini çözemedik. Ben profesyonel olarak toplantılarımı İzmir’de rahat yapamıyorum, Antalya ya da İstanbul’a gitmek zorunda kalıyorum. Çünkü tek salonda hem toplantı, hem yemek hazırlamaya çalışılıyor. Antalya’da aynı anda 4 salon veriyorlar.

ŞİRKETLERİN DE İNSANLAR GİBİ KARAKTERLERİ OLMALI

Æ Kurumsal iletişim kurumların iç ilişkilerini mi, dış ilişkilerini mi kapsıyor?

Æ Bir kurumun iç ilişkileri kötüyse bu mutlaka dışarı da yansır. İkisini birbirinden ayırmak pek mümkün değildir. Tabii bunun için şirketin kurumsallaşmış olması gereklidir. Sadece bir logo ve renkler kurumsallaşmayı ifade etmez. Şirketlerin de insan gibi karakter oluşturması gereklidir.

Æ İzmir’de kurumsallaşma ne durumda sizce?

Æ Olumlu çalışmalar var. Ama kurumsallaşma bir yatırım demek; binanıza yatırım, insan kaynaklarına yatırım, çalışma ortamına yatırım gibi birçok kalem var. Belki her şirket kendi ölçeğinde bunu yapıyor ama yüzde yüz kurumsallaşmış firma o kadar fazla değil.

KİBARLIK VE ZARAFET SİYASETTE İTİBAR GÖRMÜYOR

Æ Siyasette iletişim nasıl olmalı?

Æ Hedef kitleyi belirlemek ve profilini iyi analiz etmek çok önemli. Tanımak ve sorunlarını da iyi bilmek gerekiyor. İşadamına başka, çiftçiye başka, kadına başka söylemler gerekebiliyor. İşte halk dili denilen de bu. Maalesef bizim kültürümüzde bazen kabadayı dili de prim yapabiliyor. Ama doğru iletişimle doğru kişiye doğru mesajı verebilirseniz başarılı olabilirsiniz diye düşünüyorum.

Æ Kibarlık ve zarafet bizim siyaset dünyamızda pek itibar görmüyor..

Æ Rakibinizin kim olduğu da önemli. Amerika’daki başkanlık seçimleri iyi örnek. Kendi içlerindeki önseçimleri, partilerin çekişmeleri, liderlerin tartışmaları herşey planlanmış ve hesaplanmış. Barack Obama’nın gömleğinin kolunu kıvırmasından karısının elbisesinin rengine kadar, her sözü ve davranışı planlanıyor. Retorik denilen bir kavram var, bu uygulanıyor. İletişim bir sanat.

Æ Peki herşeyi planlarsak doğallığı kaybetmiş olmaz mıyız?

Æ Kişi bu davranışları kişiliğine oturtabilmişse doğallığı kaybetmiyor. Ses tonunu ayarlamak, uygun davranışları hayatının her alanında kullanabilmek meziyet. Başarabilen kişi doğal ve başarılı olur.
Yazarın Tüm Yazıları