Paylaş
Yaşananlar karşısında hissettiklerimi ifade edebilmem çok zor. Kimyam bozuldu. Büyüklük beklediklerimizin devamlı germesinden, korku kültürü yaratmaya çalışmalarından, göz göre göre söylenen yalanlardan artık bıktım.
Peki ya yurtdışında yaşayan ve sadece televizyonlardan izleyenler ne düşünüyor, ne hissediyorlar?
Ege’nin karşı kıyısından, orada yaşayan bir İzmirli’nin gözünden nasıl göründüğümüzü, Sevgili Papatya Papadopulos’un kaleminden aktarmak istiyorum.
Onlarla tanıştığımda Yugoslavya’da savaş vardı. O zaman ikisi de Yugoslavyalıydı, şimdi biri Sırbistanlı oldu, öteki Karadağlı. Birisi yüksek lisans için, diğeri çalışmak için kaçıp gelmişti, aileleri geride, uzakta, kaynar kazanda. ‘Orada evimiz, işimiz, geniş bir çevremiz, iyi bir hayatımız vardı’ derken, geride kalanlara kayıyordu aklı. O paçayı kurtarabilmişti ama geride kalanlar, kaçma ihtimali olamayanlar. Çalıştığı kafeye gider, savaştan konuşurduk saatlerce. Ben de ‘Aileler darmadağınık oldu. Savaş ne kötü şey ya..’ diye ahkam keserken, neler hissettiğini birazcık olsun anlayabildiğimi sanırdım. Bir bok anlayamıyormuşum.
3 Haziran 2013
Yıpratıcı, sinir bozucu 3 gün 3 gece yalnızca internet üzerinden görebildiğim vahşetin, uykusuzluğun, umutsuzluğun, üzüntünün, yürek daralmasının etkisiyle, ben de patlamaya hazır bir bomba gibiydim. Savaşı görmüş, yaşamış insanlar geldi aklıma bir bir.
Olur da aklımı boşaltır, huzur bulurum diye, matımı alıp yogaya gittim. Zoraki bir “günaydın” deyip oturdum yerime. Dersin sonuna doğru yoga hocası yanıma gelip “nasılsın Papatya?” dediğinde, pimimi çekmiş oldu. “Nasıl olayım?” deyip ağlamaya başladım.
“Haklısın. Ama tutma kendini” diye kucakladı beni. “Dünya değişiyor. Dünya temizleniyor. Evren temizleniyor” dedi; “zamanı gelmişti”.
“Ama bu kadar şiddet, vahşet olmak zorunda mı?” diye isyan ediyordum sessizce.
Günün geri kalan kısmında, muhtelif yerlerde ve zamanlarda hep ağladım, ağladım. Arkadaşımın kafesine girer girmez, telefonu açar açmaz, çocuğuma sarılır sarılmaz. Çocuklar da endişeli endişeli bakmaya başladılar artık, annesine neler oluyor diye. “Yine yemek yok çocuklar”, “dur şimdi şunu okuyayım”, “sen git bu sana göre değil, ben bir şey seyredip gelicem” demeler... O akşam buradaki protestoya katılmış olmak biraz olsun yüreğimi hafifletti.
4 Haziran 2013
Gördüklerim, okuduklarım, inanamadıklarımla yavaş yavaş olayı fark görmeye başladım. Gözyaşlarımı sildim.
Sonra anladım ki aslında Türkiye’de şu anda olan şey değildi, olmasından korktuğum şeydi SAVAŞ. Öylesine çok korktuğum... Benim Kürtmüş, Ermeniymiş, Museviymiş, Çerkezmiş, Arapmış, Zenciymiş, Çinliymiş, Latinmiş hiç kimseyle derdim yok. Ben her milletten insanla aynı sofrada yiyip içmişim, ama ya O öyle düşünmüyorsa? Bir savaş kaosu içine girildiğinde ya Ermeni, soykırımı, Rum, 6-7 Eylül olaylarını, Musevi, Neve Şalom’u, Alevi Sivas’ı hatırlarsa. Ben kimci değilim, ırkçı hiç değilim, ama kimin umurunda? Ya O kin güdüyorsa bunca yıl? Anladım ki beni korkutan şey aslında buydu...
5 Haziran 2013
Gözyaşlarımın arasından önce kendime bile inanamayarak hafifçe gülümseten, sonra güldüren, sonra da adamakıllı kahkaha attırabilen benim insanımın içtenliği, sağduyusu, dayanışmasıydı. Her şeye rağmen hiç körelmeyen yaratıcılık, sloganlardaki, duvar yazılarındaki mizah anlayışı tekrar tekrar hayran bıraktı.
Birbirinin gözünü oymasından korkacağım insanlar; yanındakinin giyimine kuşamına, cinsiyetine, yaşına, politik görüşüne, yüreğindeki inanca ya da hiçbir görüşü ve inancı olmayışına bakmadan, el ele verdi, yan yana durdu. Düşeni kaldırmaya 10 kişi koştu. Bir tencere yemeğini paylaştı, şişesinde kalan suyla köpeğinin yüzünü yıkadı. Çocuğunu dahil etti protestoya, yürüyemeyen ninesini taşıdı meydanlara. Hepsi ama hepsi oradaydı; yan yanaydı.
Her şey güllük gülistanlık değil elbette. Ne yazık ki ömür boyu kalıcı sakatlıklar, daha da kötüsü gencecik yaşta hayatını kaybedenler oldu. Keşke olmasaydı, hiç olmasaydı. Keşke barış için, daha özgür bir yaşam için bir araya gelen insanlar hiçbir kimsenin kılına zarar gelmeden derdini anlatabilseydi.
Daha da kötüsü bunca kayba rağmen hiçbir şeyin değişmemesi olurdu.
Ben, uzaklardan, ne yazık ki benimle paylaşıldığı, kendimi internet üzerinden dahil edebildiğim kadarıyla olan bitenin bir parçası olmaya çalıştım. Kimsenin elini tutamasam, koluna girip destek olamasam da en azından elime geçen ve moral vereceğine inandığım herşeyi internette paylaştım. Tahmin edebiliyorum, orada bulunanların bambaşka ve çok özel duygular yaşadıklarından eminim.
Türkiye’ de bütün dünyaya ders verebilecek düzeyde bambaşka şeyler oluyor şu günlerde. Gerçekten bu kez bir şeyler değişecek, inanıyorum. Gerçekten bir şeylerden kurtulunacak, temizlenecek bu güzel ülke. Bu istikrarlı, gururlu ve sağduyulu duruşuyla belki de bambaşka bir dünyanın önünü açacak, Türkiye.
Paylaş