Paylaş
Yelken sporunu seviyorum ve fırsat buldukça yapmaya çalışıyorum. Ama yarış bambaşka bir şeymiş... Gerçek bir ekip çalışması gerektiren yelkeni hakkıyla yapan Lemonade ekibi, milli yelkencilerimiz Serhat Altay ve Tolga Yağlı liderliğinde Marmaris Yarışları’nın önde gelen takımlarından oldu.
İşletme sahibinden diş hekimine, mali müşavirden mühendise ve ev kadınına uzanan, her biri ikişer çocuk annesi kadınlar Aylin Pala, Çiğdem Gürlüoğlu, Mine Candaş, Mine Gökçe, Müge Soysal, Müge Aysal, Neşe Yazgan’dan oluşan ekibe kimi zaman benim gibi konuk yelkenciler de katılıyor. Dört yıldır Lemon Sailing Okulu’nun tekneleri ve sahipleri milli yelkenciler Serhat Altay ve Tolga Yağlı ve onların yetiştirdiği Yiğit Can Gülle ile birlikte yarışlara katılan ekip, Marmaris Yarışları’nda ÇOĞUNLUĞU ERKEK binlerce yelkencinin arasından, 2 gün 1., 1 gün 2. ve IRC 1 genel sıralamasında 2’nci oldular. 3 gün birlikte yarıştığım kadınların kararlılığına, kazanma hırsları ve çalışkanlıklarına hayran kaldım. Ben de elimden geldiğince ekibe uyum sağlamaya çalıştım. Ama yelken sporunun, hele yarışının ne kadar ciddi, özenli ve özverili iş olduğunu iyi anladım. Bunu çok iyi bilen, İzmirli güçlü kadın ekibi Lemonade, gelecekte, daha çok dereceler kazanır.
İzmirli milli yelkenciler yarışmasa da şampiyon olanlar
İzmirli milli yelkencilerimiz Serhat Altay ve Tolga Yağlı, kişi ve kurumlara yelken eğitimi vermek ve yelkenci yetiştirmekle kalmıyor birçok yarışta bizi başarıyla temsil ediyorlar. En son, dünyanın prestijli yelken yarışlarından Les Voiles de Saint Tropez’de Türkiye’yi temsil eden By Farr Lemon ekibi, 43 yatın katıldığı IRC C sınıfında 4. olmuş. Çocukluklarında başlayan yelken meraklarını hiç öldürmeyen ve 2007 yılında İzmir’de kurdukları Lemon Sailing Okulu ile profesyonelleştiren ikili, Lemonade ekibinin yarışlardaki başarısının en büyük etmeni.
Yelkenle ilgili tüm bildiklerini içgüdüleriyle birleştirerek bilinçli ve güvenli riski sonuna kadar alan Altay ve Yağlı, ekiplerini de peşlerinden sürükleyebilen yelkenciler. Tabii, Lemonade gibi kazanma odaklı bir takımla işleri hiç de zor olmuyor.
Şimdi gelelim esas şampiyonlara; her biri 2’şer çocuklu, üstelik çalışan kadınların gerek antrenman yapmaları gerekse yarışlara katılmaları için en büyük desteği verenlere yani eşlerine…. Yarışan kadınların, özellikle çok meşakkatli olan yarış haftalarında, sorun çıkarmayacak kadar medeni, cesur ve deyim yerindeyse ‘adam gibi adam’ olan eşlerine (kendi eşim de dahil) şapka çıkarıyorum. Sudan sebeplerle kadınlara şiddet uygulanan toplumumuzda, iyileşmek için böyle kendine güvenli erkeklere ihtiyacımız var.
Atatürk’ü neden seviyorum
GÜNÜMÜZDE ona olan hayranlık çok itibar görmese de kişisel kahramanlarımdan en önemlisi olan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Norman Itzkowitz-Vamık Volkan ikilisinin psikolojik çözümlemesinden tutun da, Nezihe Araz’ın romantik yaklaşımlı kitaplarına kadar onun hakkında olumlu-olumsuz birçok yayın okudum. Olumsuzları da hiç kızmadan, anlamaya çalışarak okudum, çünkü onun hakkında tamamen objektif olmaya çalıştım.
Çocukluğumuzda ve okullarda içimizde yaratılan tüm putlaştırmaları, tabuları yıkarak onu yeniden, kendimce ve insan olarak tanımaya çalıştım. Ona olan saygımı kaybetme riskini göze aldım. Ama ne oldu biliyor musunuz? Atatürk’ün, üstümüze sıvanmaya çalışılan Atatürk sevgisi ve saygısından çok daha fazlasını hakettiğini gördüm. Kahramanlaştırılmaya ihtiyacı olmadığını, tamamen etten kemikten bir insanın müthiş bir irade, kararlılık ve inançla nasıl başka bir şeye dönüşebildiğini anladım. Sigara ve içki içmesi, karanlıkta uyuyamaması gibi sözde zayıflık gibi yansıtılmaya çalışılan tamamen insani yönlerinin varlığı ise, bizlerin de zayıflıklarımıza rağmen büyük şeyler yapabilme kapasitesine sahip olup olmadığımızı düşündürdü.
İşte ben Atatürk’ü en çok bunun için; hayata kaybedenlerin şartlarıyla başladığı halde, herşeyini kaybetmiş bir ulusla beraber kazandığı, büyüdüğü ve en önemlisi, her şeye rağmen kazanma umudu aşıladığı için seviyorum.
Van depremine LİYAKAT yaklaşımı
VAN depreminden sonra bölgeye yardım yağıyor, ama ne kadarı faydalı ve doğru tartışılır. İhtiyaç fazlalığı nedeniyle kullanılamayan malzemeler göndermektense, daha bilinçli, hedefli ve organize yardımlarda bulunmak gerekli aslında. Tıpkı Liyakat Derneği’nin yaptığı gibi... Lider Yaratıcı Katılımcılar Derneği üyeleri Kızılay Kadın Kolları’nın başlattığı Yeni Doğan Projesi’ni dikkate alarak bölgedeki annelerin en çok ihtiyaç duyduğu ürünlerden “bebek çantası” oluştururak, deprem bölgesine ulaştıracakmış. Dernek Başkanı Berkay Eskinazi son toplantılarına, Travma, Kişisel ve Ruhsal Gelişim Uzmanı Psikolog Gülgün Sharafat’ı davet ederek felaketlerin psikolojisi hakkında konuşma yaptırmış. Son derece farklı ve bilinçli bir yaklaşım...
Paylaş