Paylaş
SEÇİMLER, seçimler dedik; o da geçti, bitti... Ama öyle bir geçti ki, hem öncesi hem de sonrasında ortalık toz duman oldu. En yüksek katılımlı seçimlerden biri olmasının yanı sıra en çok ilgilenilen, takip edilen, üzerine yorum yapılan seçimlerden biriydi kuşkusuz. Şimdi herkes ‘ne olmalıydı, nasıl oldu, kim nerede ne yaptı da böyle oldu?’ sorularına yanıt arıyor. Sadece bizler mi, dış dünyanın ve ülkemizde yaşayan yabancıların da en çok ilgilendiği konulardan biri oldu, ülkemizdeki seçim atmosferi...
Açıkçası ben, çok da şaşırmadım sonuçlara.. Sonuçların yarattığı şaşkınlığa daha çok şaşırdım. Bunca yıllık bilinçli ve organizasyonel bir çalışmanın etkilerinin bir anda yok olmasını beklemek gerçeklikten uzak bence. Hem de karşılarında gayet acemi bir çalışma varken...
Neyse...
İzmir’de yaşayan bir Hollandalı olan Anneke Schaafsma’nın izlenimlerini aktarmak istiyorum şimdi sizlere. Aslında izlenimden öte, Anneke, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na iletilmek üzere bir mektup yazmış. Hollanda’daki Nijmegen Üniversitesi’nde Kültürlerarası İletişim Bilimleri okuyan, ülkesinde bu alanda çalışırken bir Türk ile evlenerek Türkiye’ye gelen Anneke, çocuğunu burada dünyaya getirmiş ve Türk vatandaşlığı almış. Gezi olaylarından sonra barış, özgürlük ve hoşgörü kavramlarını yaymayı amaçlayan Beyaz Tüy adlı bir platform kuran Anneke, iktidar partisine oy verenlerin ya umuda sarılmak ya da eski umutsuz hallerine dönmek ikilemiyle karar verdiklerini söylüyor. ‘Umudun önemini kavramalı ve iktidara oy verenlerin umutlarını kaybetmemek için neden bazı gerçeklere gözlerini kapatmayı seçtiğini kavramalıyız’ diyor.
Anneke Schaafsma’nın Kılıçdaroğlu’na yazdığı mektubun devamı şöyle:
“Farklı bir ülkede doğup yetişmiş bir Türkiye vatandaşı olarak, Türkiye’yi ve buradaki politik atmosferi hem içerden hem de dışarıdan biri olarak, yaşayarak gözlemledim. Dikkat çekici ve benim için ‘farklı’ olan yaklaşımlardan biri, politikacıların ve mensubu oldukları partilerin çoğu zaman öteki tarafa odaklanmaları ve eleştirilerini serseri bir kurşun gibi etrafa salmaları idi. Bu tarz yıllar içerisinde fazla değişmedi ve genç kuşakları politikaya yabancılaştırdı. Bu gençler, geçtiğimiz yaz ve şimdi yeniden, oyların tekrar sayılmasını sağlayarak bunu önemsediklerini, inandıkları şey uğruna çalışmak ve mücadele etmek istediklerini gösterdiler. Fakat bu gençler sol veya sağ, sosyalist veya liberal, ulusalcı veya komünist olarak tanımlanmayı reddediyorlar, çünkü bu etiketler bizleri birleştirecekleri yerde ayırıyor.
Türkiye’deki muhalefet partileri zorlu bir görevin arifesinde. Seçimlerin nihai sonucu ne olursa olsun, ülkemizle tekrar gurur duyabilmemiz için gidilmesi gereken uzun bir yol var. Ve bunun yolu eski retorik söylemler değil, Türk insanının taleplerinin doğru şekilde kavranmasıdır. Mevcut partilerin, özel olarak da bunların en büyüğü olan CHP’nin; hem genç Türklerin özgürlük ve barış arayışı doğrultusundaki taleplerini, hem de daha iyi bir geleceğe yönelik çaresiz bir umut arayışı içinde olan, mevcut AKP yandaşlarının isteklerini karşılayabilmesi sizin elinizde. Ancak önünüzdeki yolu planlamadan önce, bizlerin, yani Türk insanının kim olduğunu anlamaya çalışmanızı rica ediyorum.”
Hayatının yarısını Hollanda’da yarısını Türkiye’de geçirmiş olan Anneke, bizi bizden iyi anlamış ve çözmüş gibi, ne dersiniz?
E, darısı CHP’nin başına...
Paylaş