İZMİR İş Kadınları Derneği Başkanı Şehnaz Yılmaz Footer, birçok alanda faaliyet gösteren aile şirketlerinde çalışmak yerine kendi işini kurmuş.
Hukuk eğitimi aldıktan sonra uzun yıllar İngiltere ve ABD’de yaşayan Şehnaz Hanım, doğuda birçok benzeri olmasına karşın İzmir’de birkaç yıl öncesine kadar İş Kadınları Derneği bulunmamasını, zorlu ortamda yaşayan kadınların daha mücadeleci olup daha çabuk örgütlenmesine bağlıyor.
Æ Nerelisiniz?
Æ Biz İzmirliyiz, ama aslımız Urfalı. Annem Anadolu kadını olduğundan evde hep Anadolu kültürü hakim oldu.
Æ Okul hayatınız?
Æ Türk Koleji’nden sonra üniversiteyi İsviçre’de okuyacaktım, annemin isteğiyle vazgeçtim. Derece ile Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ne girdim.
Æ Hemen avukatlık mı yaptınız?
Æ Aile şirketlerimiz var. Şu an Urfalı Çiftliği, eski adı Balaban Çiftliği idi. Türkiye’nin en büyük özel işletmesidir. McDonalds’ın tüm et ihtiyacı bizim çiftlikten gideriliyor. Çeşme’de müteahhitlik işlerimiz vardı, sonra Torbalı’ya taşındık ve üniversite boyunca orada kaldım.
Æ Çiftlik hayatı zor gelmedi mi?
Æ Çiftlikte çok mutlu oluyordum. Özellikle okulumu dondurup çiftlikte çalıştığım da oldu. Orada çok güzel tecrübeler edindim. Sonra fakülteyi bitirdim ama şehirle uyum sağlayamadım. Oradaki doğrular bana uymamaya başladı, mutlu olamadım. Değer yargıları bana çok materyalist geldi.
Æ Lise yıllarında olduğunuz ortam farklı geldi yani...
Æ Lise yıllarında anlayamıyorsun, çünkü her şey aynı, ondan sonra "ben" egosu çok ortaya çıkıyor, pek mutlu olamadım açıkçası. Orada biz köylülerle oturup kalkıyorduk. Onların acılarını yaşıyorduk, bilmediğim bir dünya. Ben eşitlikten yanayım, materyalist kavramları göze alarak kimsenin kimseden ast-üst olduğuna inanmıyorum.
Æ Ne yaptınız peki, tekrar çiftliğe mi döndünüz?
Æ Yurt dışına gitmeye karar verdim. Orada daha özgürsün, burada çevre var, belli bir yetiştirilme tarzına koşullanıyorsun. O doğrulardan geçmek zorundasın herkesin giydiğini giymek, herkesin dediğini demek zorundasın.
Zorluk içinde olan çok daha mücadeleci
Æ İzmir İş Kadınları Derneği’ni kurma fikri nasıl oluştu?
Æ Şirketim adına Mersin İş Kadınları Kurultayı’na gittim ve onların derneği olduğunu gördüm. Zaten doğuda kadınlar daha örgütlü, çünkü çok büyük zorluk içindeler, daha mücadeleciler. Her koşulda yetişen bitki aynı değildir, rahat ortamdaki hemen solar. Zorlu ortamdaki çok daha dirayetlidir. Doğunun kadını da işte ayakta durabilmek için mücadeleci. ’Batı neden gelişemiyor’ diyorlar ya olay bu. Bazen, ’Şehnaz sen çok girişimcisin hani kanından mı acaba oranın kadını çok cabbar’ diyorlar.
Æ İzmir için aynı derneği mi düşündünüz?
Æ Önce oraya üye olmak istedim, ’İzmir’de böyle bir dernek yok’ dediler. Ben de, ’O zaman kurulacak’ dedim. Kürşat Tüzmen’den randevu istedim, aldım. ’Şehnaz Hanım, siz kurun bizimle ilgili bir talebiniz olursa biz destek olacağız’ dedi. İZİKAD 12 Mayıs 2008’de kuruldu.
Æ Kaç üyeniz var?
Æ 80’e yakın üyemiz var ama biz sadece bütçe kadını istemiyoruz, etik değerleri yüksek olsun istiyoruz. Birlikte çalışma azmi ve iradesi olmayan insanlarla arpa boyu yol alınamaz. Yurt içi yurt dışı gezilerimiz de oluyor. En önemlisi yine ticari geçmişi de temiz olsun istiyoruz. Türk kadınını temsil ettiğimiz için bu kriterlere dikkat ediyoruz.
Kültürlerin kaynaşması ve birleşmesi çabası
Æ UNESCO temsilciliğiniz nasıl başladı?
Æ Yurt dışı temsilciliklerim sırasında bana bir davetiye geldi. UNESCO temsilciliği için düşünülmüşüm. Hemen başvuru mektubumu yolladım ve doğu kökenli bir aileden gelip batıda yetiştiğimi, yurt dışına açıldığımı, bu nedenle çok farklı kültürleri yaşama şansım olduğunu belirttim. ’Kültürlerin kaynaşması ve birleşmesi yönünde ayrıca barışa yönelik her türlü çabada memnuniyetle yanınızda olurum’ dedim. Çok etkilenmişler ve bana Türkiye kurucu ikinci temsilcilik teklif edildi.
Æ İZİKAD olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?
Æ İZİKAD olarak protokol listesinde yer alan tek kadın derneğiyiz. İzmir Kalkınma Ajansı’ndaki yüz kuruldan biriyiz. İnter Balkan Kadın İşbirliği Dernekleri Federasyonu Türkiye temsilcisiyiz. Ülkelerle ikili görüşmelerimiz oluyor, misafirlerimiz geliyor, biz gidiyoruz. Geçenlerde Midilli Valisi ve Yunan Adaları Bakanı geldi. Kurucusu olduğum Avrupalı Akdeniz ülkelerinin kültürel dayanışma toplantısına gittiğimde ise başkan yardımcılığı teklif edildi. Karabük’e ilk yurt içi iş gezimiz oldu. Bir kitapçık hazırlıyoruz. Bunlar güzel gelişmeler.
Türkiye’de popüler kültürün yarattığı kısır döngü hakim
Æ Aslında İzmir rahat yer, Avrupa gibi denir ama...
Æ İzmir Avrupa’nın yaşam tarzına en uygun yer ama gelişmişlik bununla ölçülmüyor. Türkiye’de kısır bir döngü var, popüler kültür çok hakim. Avrupa’da insanları ayırt edemezsiniz sokakta. İnsanlarda çok farklılık yoktur. Ama İzmir’de, Türkiye’de farkındalık bir sanattır. Girdiği ortamda farklı olacak, konuşmasında hep birilerinden farklı olacak veya bir yerde ayrı bir bölüm farklı kişiler için olacak hep egolar üst düzeyde. Bu da rahatsız edici.
Æ Yurt dışında neler yaptınız?
Æ Önce İngiltere’ye gittim. Orada çok rahattım, tanıyan yok, istediğim gibi çalışıp kazandım ve özgürdüm. Burger King’de çalıştım. Çünkü İngiltere’de yemek çok pahalı. Ben orada sabah öğle akşam hem çalışıp hem de yiyordum hem de para kazanıyordum hesabımı bilirim.
Æ İngiltere’den Amerika’ya mı geçtiniz?
Æ Hayır babam rahatsızlığını bahane etti beni buraya getirtti. Çünkü o biliyordu beni kanatları altında tutamayacağını. Onun bana tavsiye ettiği yol, ’Babamın prensesi’ olmaktı. ’Para kazanman önemli değil, bir yerde yerin olsun, senin paraya ihtiyacın yok.’ Ama ben bu anlayışı kabul edecek insan değilim. Ne yapmam gerektiğini zaten çok küçük yaşlarda düşünmeye başlamıştım. Kişiliğimi geliştirmeye, kendime münhasır olmaya gayret ederim, doğrularımı bilirim. Bu yüzden rızasını da aldım, kalbini de kırmadım, saygı duydu ve yurt dışına gittim. Amerika’da hem master yapmaya, hem de çalışmaya başladım.
Burada herkes göbekten bağlı,
Eleştiri hoş görülmüyor
Æ Yurt dışında 10 yıl geçirdikten sonra İzmir’e geldiğinizde iş hayatını nasıl buldunuz?
Æ Çok gerilemiş, olması gerektiği yerde değil. Başta bir kayırmacılık var herkes göbek bağı ile birbirine bağlı. Ben tepki alıyorum çünkü sevdiğim insanları bile eleştiriyorum. O insanı seviyorum diye yanlışı söylememeliyim böyle bir şey olabilir mi? Neye hizmet edeceğiz yaşadığımız toplumun menfaatlerine mi, yoksa kişiye mi? Bu ayırt edilememiş. Oysa medeniyet, olgunluk gereği her ortamda eleştirilmeyi de bileceksiniz, eleştirmeyi de. Burada ise aman ben şunla iyi geçineyim, aramı bozmayayım gibi bir düşünce var. Devlet dairelerinden özel sektöre, her yerde kemikleşmiş bu.
Æ Sizce İzmir’in acil sorunları neler?
Æ Alsancak Limanı hep söylenen ama kimsenin bir şey yapmadığı bir problem. Geçen gün Uğur Yüce de İZKA toplantısında benzer sorunları anlattı. Liman yapılabilmesi için tabanın çamur olmayıp derin olması lazım ama hala çamur dökülüyor bu ne tezatlıktır. Kalıcı çözümler dururken hep sıvama çözümler öneriliyor. Geçen ay Rodos’taki bir toplantıda bir kadın turizmci, "Dünyada kriz var ama Rodos’ta geçen sezona göre yüzde otuz artış var" dedi. Çünkü bağlantılar yapılmış. Turistin gelişini kolaylaştırmışlar. Biz hala yeterli turist çekemiyoruz. Biz bu çözümler için baskı unsuru olmak istiyoruz.
Amerika’da pazarcılık yaptım, arkadaşlarım güldü
Æ Nerede master yaptınız?
Æ Florida Atlantik Üniversitesi’nde ama bitiremedim, evlendim, çocuklarım oldu... Ama 2 yıl önce İzmir’e döndüm.
Æ İzmir’e gelince kendi işinizde mi çalışmaya başladınız?
Æ Hayır Amerika’dayken ithalat ihracata başlamıştım. Türkiye’den benimsediğim malları alıp götürdüm. Orada birebir pazarcılık yaptım. Arkadaşlarım gülüyordu bana. Benim çok umurum değildir takmam kimseyi, keyifle yaptım.
Æ Neler satıyordunuz?
Æ Eski eşyalar daha çok kar getiriyordu. Araştırma yapmadan mal satmak çok tehlikeli. Antika işine girdim, o da beni altın ve değerli taş işine götürdü. Orada belli bir birikim oldu buraya gelip ithalat ihracat şirketi kurdum.