Paylaş
Hani çocuğunuz henüz bebekken ‘bir büyüse’ dediğinizde, birileri hemen ‘aman büyüdü mü dertleri de büyüyor’ der ya sevimsiz sevimsiz; pek de yanlış değilmiş. En azından istekleri farklılaşıyor, beklentileri değişiyor, hele bu çağda sizinle uyumlu olması pek mümkün görünmüyor. 10-15 yaş arası çocuklar artık çocukluk döneminden çıktığından, ama henüz yalnız bir yerlere gidemediklerinden orta noktayı bulmak kolay değil. Malum, sömestre... 3-5 gün tatil yaptınız, kurslara eğitimlere de gidildi, eee şimdi ne yapılacak? Birçok anne çocuklarını alıp hemen AVM’lerde alıyor soluğu. Hiç gidilmeyecek demiyorum, ama artık çoğu insanın aklına gezmeye gitmek deyince hemen AVM geliyor.
Müze, sergi gibi aktiviteler ise okullara havale edilmiş durumda. E, okullar da akademik başarıyı her şeyden üstün zannettiğinden bu yaş çocuklara bu tip gereksiz aktiviteler yaptıracaklarına, test çözdürüyorlar. Tabi haklılar, üniversitelere birinci giren, hatta süper dereceyle mezun olan herkese hemen iş var ya ülkemizde, neyse...
Size tavsiyem, ‘benim oğlan ya da kız anlamaz müzeden, sergiden’ falan demeyin. Alın çocuğunuzu ya Arkeoloji ya da Kent Müzesi’ne, ASM’deki Kalmukoğlu ya da Adnan Saygun’daki Dali sergisine gidin. Hiçbiri olmazsa, Konak Belediyesi’nin Neşe ve Karikatür Müzesi’nden hoşlanacağını garanti ediyorum.
Biz tercihimizi İzmir Arkeoloji Müzesi’nden yana kullandık. Çünkü geçen yıl devreye giren E-MUSE yani “Elektronik Müze Rehber Sistemi” ile artık baktığınız eserin bilgisini dijital kulaklıklardan dinleyebiliyorsunuz. Babasıyla müzeye giden oğlum Arda ve arkadaşı (ve adaşı) Arda müzeden çıkmak bilmediler. Kulaklıklarla mitolojik hikayeleri dinlerken heykellerin duruşlarını taklit ederek bayağı eğlendiler. Önemli olan da bilgiden keyif alabilmeleri değil mi zaten?
İZMİR, İSTANBULLULARIN TATLI RÜYASI
Okul yıllarından en yakın arkadaşlarım İstanbul’da yaşıyor. Bir de kardeşim, eşi ve 1 yaşındaki (bana göre) dünya tatlısı yeğenim Kerem de orada olunca, her tatili İstanbul’da geçirmek bizim için zorunluluk oldu. Geçen hafta uzun uzun kalarak herbiriyle hasret giderdik. Arkadaşlarımın hepsi iyi eğitimlerin üzerine Türkiye’nin en önemli şirketlerinde üst düzey görevlerde çalışıyorlar. Hayatlarında herşey yolunda, ama dikkatimi çeken sürekli bir hava alma ihtiyacı çekmeleri oldu.
Biri 16. diğeri 20. katta oturan iki arkadaşım da pencereleri devamlı açtığından evlerinde öyle bir esinti var ki, sanki kasırganın gözünde yaşıyorlar. Tamam, temiz hava alalım da Ocak soğuğunda 15 dakika havalansak yetmez mi? Bana sorarsanız bu biraz psikolojik. İstanbul onları o kadar boğmuş ki sanki pencereleri kapatırlarsa nefes alamayacaklar. Gerçi söyleyince ‘yok, daha neler’ diyorlar, ama çoğunda, hatta İzmirli olan olmayan konuştuğum herkesde bir İzmir sevdası...
- Ah, ah siz o güzel şehirde ne rahatsınız, biz burada bir girdabın içinde dönüyoruz.
- E, dönmeyin kardeşim, sizi zorla tutan mı var? Kalkın, gelin.
- Yok olmaz biraz daha kalalım, para kazanalım, enerjimiz bitsin, posamız çıksın o zaman geliriz.
- O zaman hiç gelmeyin, onlardan bizde çok var... denmiyor tabii. Ama durum bu. Yani ne yardan, ne de serden durumu.
Ama kesin olan bir şey var; İzmir, İstanbul’da yaşayanlar için tatlı bir rüya...
GÜLTEKİN YAZGAN ANISINA
Türkiye’nin İlk Görme Özürlüler Kütüphanesi’ni kuran Gültekin Yazgan’ı geçtiğimiz yıl kaybetmiştik. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, bu cesur yürekli öncü anısına bir konser düzenliyor. 11 Şubat Pazartesi 20.30’da düzenlenecek konserin solistleri Şefika Kutluer ve Sinan Kurşun. Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki bu hoş konserin davetiyelerini TÜRGÖK’e bağış yaparak alabilirsiniz.
Tel: 224 26 27
Paylaş