Paylaş
“Diş Hekimi Asistanı El Kitabı”, adından da anlaşılacağı gibi diş hekimlerinin yanında çalışan ya da çalışacak kişilere bir rehber niteliği taşıyor. Asistanın dış görünüş ve giyiminden tutun da hastalarla ilişkilerine, diş hekimliği cihazlarının tanıtılmasından fatura yazma ve defter tutmaya kadar her türlü bilgi var. Özellikle eğitimli ara eleman sıkıntısının sık yaşandığı ülkemizde böyle bir çalışma ilk kez hem de İzmirli bir doktor tarafından yapılınca soluğu hemen Gözübüyük’ün yanında aldım.
Önceki asistanlarınızdan çok mu çektiniz de bu kitabı yazmaya karar verdiniz?
- Tam tersi ilk asistanımla 21 yıldır hala çalışıyorum, diğer asistanlarım ise 13.5 ve 1.5 yıllık. Ama iyi asistan bulmanın ne kadar zor olduğunu da biliyorum.
Neden böyle bir kitabı yazmaya ihtiyaç duydunuz?
- Ben meslek hayatıma yurtdışında başladım ve 5 yıl oradaki disipline göre yetiştim. Ama Türkiye’ye gelince eğitimli sağlık asistanı olmadığını gördüm ve ben yetiştirmek zorunda kaldım. Ders verir gibi onlara defter tutturdum, test yaptım. Sonrasında da bu kitabı yazmaya karar verdim. Bir yıl çalıştım ve yazdım.
Asistanın kötü davranışı doktor değiştirtiyor
Nasıl nitelikleri olmalı asistanların?
- Bizim asistanlarımız hem üst düzey sekreter olmak hem de hasta psikolojisinden anlamak zorunda. Hastaya kapıyı açan, karşılayan onlar. Eğer onlar kötü davranırsa hastanın doktor hakkındaki fikri de etkilenebilir. Bundan memnun kalan hastaların yüzde 70’inin tekrar geldiği, memnun olmayanların yüzde 97’sinin doktor değiştirdiği kanıtlanmış.
Kitaptaki fanus içindeki kadın resmi neyi ifade ediyor?
- Her insanın 50 cm yarıçapında bir özel sahası var ve bu sahanın içine sadece çok yakınlarını alırlar, sarılıp öperler. Ama diş hekimleri ve asistanları hiç tanımadan hastanın bu özel sahasına girmek durumunda. Diş hekimlerine zaten endişe ve korku ile gidiliyor. Bir de bu rahatsızlık eklenince daha da sakin, anlayışlı ve sevecen olmak gerekiyor.
Kitaptaki resimlerde size aitmiş değil mi?
- Resim hobim, 5 yaşımdan beri yaparım. Kapak tasarımı da bana ait. Florance Nightingale zamanının asistanını çizdim, arka kapakta da Münih’te vitrinde gördüğüm çok eskiden kalma bir diş tedavi koltuğunu resmettim ve tükürük lavabosunun içine de papatyalar koydum.
Kitaba ilgi nasıl?
- Yayınevi büyük ilgi olduğunu söylüyor. Bu sektörde çalışan binlerce kızımız var. Onlara faydası büyük olacaktır.
Bu kitap vesilesiyle tanıştığım Murat Gözübüyük, müthiş sempatik bir diş doktoru. Açıkçası böylesi bir konuya dikkat çekip zaman ayırması da takdire değer. Sadece asistanlar için değil, doktorlar için bile yol gösterici olabilecek bu kitabı www.quintessence.com.tr adresinden bulmak mümkün..
İzmir bir çıkış yapmalı ama bunu mutlaka tabana yaymalı
Malum bu hafta EXPO için görüşmeler, sunumlar yapılıyor. Dileğimiz bu kez İzmir’in başarıya ilerlemesi. Her türlü güzelliğine, avantajına rağmen İzmir, olmasını arzu ettiğimiz yerde değil. Sanıyorum bunun için İzmir’in bir çıkış yapmaya ihtiyacı var. Bu da ancak ya sanat, spor alanında uluslararası bir etkinlik ya da EXPO gibi büyük bir organizasyon ile mümkün olacak. Şimdi diyeceksiniz ki, İzmir’de zaten bir sürü etkinlik yapılıyor. Yapılıyor yapılmasına da çoğunda İzmir halkının ruhu duymuyor. İktisat Kongresi, Uluslararası İzmir Fuarı gibi büyük organizasyonlara ev sahipliği yapan İzmir hedef büyütmeli ve halkıyla, bürokratları ve akademisyenleriyle yapılacak organizasyonu kucaklamalı, mutlaka tabana yaymalı.
Buna verebileceğim en güzel örnek, yıllar önce TRT ile çekime gittiğim Antalya Altın Portakal Film Festivali. O zaman, şimdiki tartışmaların yaşanmadığı, çok profesyonel bir festivalle karşılaşmıştım Antalya’da. Dünya sinemasının önemli sanatçıları, iyi filmler, güzel organizasyonlar yanında Antalya halkının festivali sahiplenmesi çok dikkatimi çekti. Taksiye biniyorum, kuaföre gidiyorum, alışveriş yapıyorum, nerede olursam olayım, boynumdaki festival kartını gören taksici, kuaför ya da esnafın tepkisi aynı; “Festivale mi geldiniz, o zaman yüzde 15 indiriminiz var” ya da “Buyurun, festival konuklarımıza küçük bir hediye.” Festival ruhu tüm şehre yayılmıştı. İşte, bir festival, fuar ya da organizasyon bu şekilde tüm şehir halkı tarafından kucaklandığı zaman
etkili olur...
Kendimizi sabote etmek zorunda mıyız?
Sadece İzmir için önemliymiş gibi görünse de aslında bir nevi milli görev olan ve Türkiye’ye çok büyük getiri sağlayacak EXPO’nun kader anında böylesi bir olumsuz gelişme yaşanmalı mıydı? Bu tam anlamıyla kendi kendini sabote etmek değil mi? Başkan niye bırakıp döndü diye düşünenlere ise hak veremiyorum. Çünkü ailenizden birine bir şey olduğunda gözünüz başka şey görür mü? Çalışanlarını ailesi gibi gören bir başkanın bunu yapması normaldir.
Paylaş