Paylaş
“Ayça hanım merhaba, günaydınlar. Epeydir sizin takipçinizim, başarılarınızın devamını diliyorum öncelikle. Hayata pozitif bakış açınıza hayranım, “neden?” diye soracak olursanız, 1991 yılından bu yana bende sizin gibi Romatoid Artrit hastasıyım. 41 yaşındayım, ellerim aynı sizin gibi ve ayaklarda da oluşuyor yavaş yavaş. Yıllardır tedavi görüyorum, ben bilemedim o zamanlarda iki yıl gecikmeli başladım tedaviye bu sonuca geldim. Evlendim, bir yıl sonra bu hastalık çıktı ortaya iki çocuk doğurdum büyüttüm bu süreçte. Kocam daha sonraları beni beğenmedi, küçük gördü, başka kadın var derken biz bir kaç yıl önce boşandık. Güzel bir bayan olduğumu söylüyorlar yüz olarak. Kısmetler çıkıyor. Fotoğraflarda beğeniyorlar fakat hastalığımı duyunca, ellerimi görünce çekimser kalıyorlar, vazgeçiyorlar bu da beni çok üzüyor, aşırı derecede. Bende sevmek sevilmek istiyorum, mutlu olmak istiyorum. Bazen çok içime kapanıyorum, kendimi odama kapatıyorum. Aslında gezmeyi de seven biri değilim, dışarı da insanlar ellerime bakıyor bu beni kahrediyor. Niye ben diyorum bazen, niye ben? Bunları size yazmak istedim, beni en iyi siz anlarsınız diye düşündüm bir kadın olarak. Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kolay gelsin, başarılar mutlu günler dilerim, herşey gönlünüzce olsun. Sevgi ve saygılar”
Bir kadının sevilmesi için uzun bacakları, yuvarlak kalçaları, ince beli, büyük göğüsleri mi olması gerekiyor?
İyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta diyerek atılmıyor mu imzalar?
Sevgiler kategorize edilmiş. Estetiğe göre belirlenir olmuş sevginin dozu...
Öyle ya, kül kedisi kül kedisiyken değil Sinderallayken bulmadı mı aşkını?
Pamuk prenses 7 tane cüceyle aynı evde yaşadı ama hiç birine aşık olmadı çünkü o prense layıktı.
Peki ya kurbağayı öpen prenses, aşkından değil de prense dönüştürmek için öpmedi mi o kurbağayı?
Şeklin içerikten daha önemli olduğu bir dünyada bazı kadınlar güçlü olmak zorunda kalır.
Hele ki bir kadının fiziksel görüntüsünü etkileyen bir rahatsızlığı varsa on kat daha
güçlü olmak zorundadır. O kadın diğerlerinin “şekil etabını” geçemez, geçemediği için 3- 0 yenik başlar maça...Kimsenin aklına gelmez derinlerine inmek. Cesareti yoktur bu kadınların, kırılmıştır. Sever söylemez, söyleyemez çünkü bilir şirinlik maskeleriyle reddedileceğini, en hassas yerinden vurulacağını. Korkar incinmekten. Tokat gibi suratına çarpılır “ideal güzel” olmadığı.
Bu kadınlar hastane koridorlarında tek başına mücadele etmeyi, denizi tek başına izlemeyi, hayallerini martılara anlatmayı öğrenir zamanla. Öğrenir öğrenmesine de bir yanı hep buruk, bir yanı hep aç kalır.
Bu kadınlar, “yardım edin, zorlanıyorum, yapamıyorum tek başıma” diyemez. Kimse de zaten bunu görmek istemez. Çünkü o şekil etabını geçememiştir.
Halbu ki en çok onlar ihtiyaç duyarken sevilmeye ve sevmeye, engelli olduğu veya kronik bir rahatsızlığı olduğu için tercih edilmedikleri balyoz gibi indirilir kafalarına. Bazıları da terk edilir.
Merak ediyorum, beş dakika sonra hangi şartlarda olacağımız meçhulken çeşitli sebeplerle uzvunu kaybeden ya da deformasyona uğrayan sevgilisini, eşini terk eden insanlar bu durumların kendi başlarına gelmeyeceğinin garantisini nereden alıyor?
O zaman dürüst olmak gerek, siz gerçekten sevmenin ne olduğunu biliyor musunuz? Yoksa “seviyorum” dediğiniz sadece bedenler mi?
İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta sözünü taşıyabilecek insanlarla karşılaşmanız dileğimle...
Sevgilerimle
Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.motivasyonatolyesi.com
www.facebook.com/aycaakinofficial
www.instagram.com/aycakn
www.twitter.com/aycakn
Paylaş