ÖNCE şu soruya yanıt arayalım: Osman Özdemir’in yerine Erdoğan Arıca geldikten sonra ne fark etti? Fark şu: Özdemir döneminde 9 maçta 8 puan alınmıştı... Yani maç başına 0.88 puan... Arıca’yla ise 7 maça çıkıldı, 1 puan alındı... Yani maç başına 0.14 puan.
İyi mi?
Kabahat burada Arıca’da değil... Niye değil? Arıca’ya "Buyur, gel" dendi, geldi... Sanki Arıca ister miydi, böyle bir duruma düşülmesini. O zaman, Arıca’ya "gel" diyenler düşünsün... Tabii düşünürlerse! İkinci soruya geçelim: Bu sezon başında gelen yabancı futbolcuları kim transfer etti? Hani şu, "ikinci sınıf futbolcu" kategorisinde bulunan yabancıları... Onda da karar mercii, yönetim kuruluydu. Gittiler, izlediler, beğendiler, getirdiler. Üstelik ligin başlamasına üç gün kala... Yani, "Hele bir alalım, belki tutar" anlayışı ile... Hiç, kendilerine sormadılar mı acaba, "Arkadaş, Arnavutluk’un dünya futbolundaki yeri nedir ki, biz oradan futbolcu alıyoruz... Onun yerine genç ve yetenekli Türk futbolcularını tercih etmemiz gerekmez mi" diye. Oysa Hacettepe’nin misyonu; bu yönde olmalıydı. Yani genç ve yetenekli futbolcuları bünyesinde tutmak. Üstelik, yüzde yüz yerli olmalıydı... Düşünce ve uygulamadaki bir dizi yanlışlık, Hacettepe’yi bugünlere getirdi. Artık bu takımın kümede kalması çok zor. Toplamda attığının üç katını yiyen bir takımın kümede kalması mümkün mü? Takım gol atamıyor... Bırakın gol atmayı, pozisyona giremiyor. Oyuna ağırlığını koyacak bir futbolcusu bile yok. Biraz da tesadüfler sonucu, Süper Lig’e kadar gelen bir takım, beceriksizlikler ve bilgisizlikler sonucu alt kümeye doğru gidiyor.
Bu saatten sonra ne yapılabilir? Nasıl bir formül bulunabilir. "Futbolcu alalım" deseniz, hangi futbolcuyu alacaksınız? Nereden alacaksınız? Ve hangi parayla alacaksınız?
Gençlerbirliği’nden de size fayda yok! Kimi verecek Gençlerbirliği size? Olsa da verse...
Hacettepe için tek ümit ışığı, alt sıralarda bulunan bazı takımların da son derece kötü durumda oluşudur. Yani iş biraz da rakiplerin bilgisizliğine, yetersizliğine ve beceriksizliğine kaldı.