Maçın 15. dakikasında ceza alanı içinde rakibe tekme vuran ve oyundan atılan Senecky, maçın kaderi ile doğrudan oynadı.
Ayıp, yazık, günah! Resmen harakiri yaptı. Takımını ve kendini yaktı.
Böyle profesyonellik mi olur?
Saçma sapan bir şekilde oyundan atılmak ve arkadaşlarını yalnız bırakmak, vicdanını acaba ne ölçüde sızlattı?
Gördüğü kırmızı kart sonrası başı önde sahayı terk eden Senecky için Ankarasporlu taraftarların alkış tutması, acaba ironi midir, dram mıdır, yoksa komedi ötesi bir durum mudur?
Ya Batak için ne demeli?
40 metreden kalecisine öyle bir geri pas yaptı ki, şaşırmamak ya da gülmemek elde değil. Geri pası değil de gol atmaya çalışsa, ancak böyle bir vuruş yapabilirdi. Meşin yuvarlak, öne çıkan kaleciyi geçtikten sonra direği sıyırdı. Gol olsa, jeneriklere girerdi.
Tabii, Senecky ve Batak için "kötü niyet" değil, başka olumsuz kavramlar geçerli. Örneğin ciddiyetsizlik, sorumsuzluk, disiplinsizlik, motivasyon eksikliği gibi.
Teslim bayrağını çekmiyor
Henüz 15. dakikada 10 kişi kalan ve mağlup duruma düşen bir takımın, oyunu ve skoru kendi lehine çevirmesi elbette ki öyle kolay bir iş değildir.
Nitekim Hacettepe kazandı.
Şu bir gerçek, Hacettepe’nin kümede kalması, son yılların en büyük başarısı olur. Yapılan yanlış transferler ve yanlış icraatlar, takımın bu duruma düşmesine neden oldu.
Ama işin sevindirici ve takdir edilecek tarafı şu; Hacettepe, teslim bayrağını çekmiyor, sonuna kadar savaşıyor.
Doğrusu da zaten bu.
Ölse de, ölmese de, sonuna kadar mücadele verecek.
Ankaraspor’un genel performansı ise insanı şaşırtıyor. Mirasyedi gibiler. Resmen cepten yiyorlar. Tepetaklak gidiyorlar. Acaba nereye kadar?