YEREL seçimin nabzı şimdiden Başkent’te atmaya başladı.
Ankara Hürriyet olarak biz de bu nabzı iyi tutmak için hızlı bir çalışma temposuna girdik.
Partilerin aday belirleme çalışmaları, git gide ısınan siyasi kulislerdeki hareketlilik ve kent siyasetinin sağ ve sol eksenlerini mümkün olduğunca sayfalarımıza yansıtmaya çalışıyoruz.
Siyasi hararetin her geçen gün biraz daha artacağını tahmin etmek güç olmaz.
Sağdaki hareketlilik şu an için solun gerisinde kalmış durumda.
AKP’nin, Melih Gökçek,Turgut Altınok ya da üçüncü bir ismin adaylığı ile ilgili vereceği karar, sıcaklığı sağ ve sol merkezlerden, kent seçiminin merkezine taşıyacak.
Solda Murat Karayalçın’ın adaylığının bu kesimde bir heyecan yarattığı kulislere yansıyor. Ancak her yerel seçimde olduğu gibi solda birlik konusu da Mart 2009 seçimlerinin ana gündem maddesi.
Solda birlik tartışmalarının tarihinde, soldaki bölünmeden en çok fayda sağlayan isimlerin başında şüphesiz Melih Gökçek geliyor.
Hafızaları tazeleyim.
SOL BÖLÜNMENİN BAŞKENT TARİHİ
Gökçek, 1994’te, tam bir sürpriz yapmış, SHP-CHP-DSP üçlüsünün gereksiz yarışı ve ANAP adayı Rüştü Yüce’nin sosyaldemokrat oylardan çalmasıyla aradan sıyrılmıştı. Gökçek, 6 bin 471 oy farkla Başkent’in belediye başkanlığını kazanmıştı. Oysa, sol yarışta iki ve üçüncü sırada kalan CHP ve DSP’nin oylarının toplamı 141 bin 822’ydi. Yani Gökçek’e seçim kazandıran oyun çok çok üzerindeydi bütünleşemeyen sol oy. Hatta sırf CHP’nin 30 binin üzerindeki oyu bile Gökçek’in seçimi kazanmasını engelleyebiliyordu.
1999 yılına gelindiğinde CHP Karayalçın’ı, DSP ise Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen’i aday gösterdi.
Taşdelen, adaylık yarışından çekilmeyince sol oylar yine bölündü, 169 bin 490 oy alan Taşdelen, CHP’yi 29 bin 412 oyla geçen Gökçek’e belediye başkanlığını altın tepside sundu.
O dönemde her iki aday da birbirini sol oyları bölmekle suçlamıştı.
Taşdelen’in o dönemdeki bir demeci bugünden bakınca bir mizah makalesinin başlığı gibiydi:
"Sol oyları bölerseniz aradan Gökçek sıyrılır."
Taşdelen aylarca tüm çevrelerin kendisine söylediği ancak onun duymak istemediği bu tahminde haklı çıkmış, ancak "bir bölenin" kendisi olduğu gerçeğini kabullenememişti.
2004 yılına gelindiğinde ise solda birlik tartışmalarına gerek bile kalmadı.
Çünkü artık Gökçek arayı fazlasıyla açmıştı.
SHP’den aday olan Karayalçın’ın karşısına bu sefer CHP Lideri Baykal, Yılmaz Ateş’i çıkarttı. Ancak her iki ismin de aldığı oy oranı yüzde 34’e zar zor ulaşıyor, Gökçek’in yüzde 54’lük oyunun çok gerisinde kalıyordu.
Şimdi gelinen noktada yine solda birlik konusu tartışılıyor.
Ancak son seçimler ışığında solda birliğin tek başına ipi önde gögüslemeye yetip yetmeyeceği konusunda karamsar bir tablo bulunuyor. Yine de seçimde son dönemece girildiğinde nasıl kılıçlar çekilir, ne tip dosyalar ortalığa saçılır bunu şimdiden kestirmek çok güç. Ama bu ihtimaller seçim aritmetiğinde değişikliklere neden olabilir.
SOL BİRLİĞİN PROLOGU
Solda birliğin bu dönemki tartışması, Karayalçın’ın bağımsız mı yoksa CHP adına mı yarışa gireceği konusu.
Bu konuda yine taraflar görüş belirtiyorlar.
Hangisinin daha faydalı olacağını tayin etmenin, demagojiden daha iyi yolları var.
Bilimsel bazı çalışmalar bu konuya ışık tutabilir. Yeter ki niyet gerçekten doğru hareket tarzını bulmak olsun.
Ankara’daki sol birlik tartışmalarının odağındaki isim son günlerde DSP Lideri Zeki Sezer.
Ankara Hürriyet’in özel röportajında Sezer’in konuyla ilgili çarpıcı açıklamalarını bugün okuyacaksınız.
Sezer’in dikkat çeken bir kaç mesajı var.
"Bizim derdimiz Murat Bey’in kazanması" diyor ve ekliyor:
"Hem Türkiye’yi hem özelde Ankara’yı AKP’den, Melih Gökçek’ten kurtarmak istiyoruz. Bir siyasi parti olarak üzerimize düşeni, görevimizi yapmak durumundayız."
Ancak bence bu seçimlere en çok ışık tutacak açılımın sağlandığı cümle başka.
Sezer şöyle diyor o cümlede:
"Bir şey yanlış aksettiriliyor. Sanki Karayalçın’ın adaylığı için bizden destek istenmiş de biz karşı durmuşuz gibi bir hava yaratılıyor. Bizden bir destek istenmedi. Karayalçın ve Baykal anlaşmışlar, Karayalçın CHP’nin adayı oluyor ve seçime gidiyorlar. Bizden bir destek talebi kesinlikle yok."
Sezer’in sözleri, bilmem kaçıncı solda birlik tartışmalarının yeni prologu niteliğinde. Herkes bu sözleri dikkatlice okumalı. Bu prolog 30 Mart sabahı için solun ya yeni bir pişmanlıklar manzumesinin ya da zafar türküsünün başına eklenecek.
Sıkça kullanılan bir söz vardır.
"Tarih tekerrürden ibarettir" diye.
Bu cümlenin çokça bilinmeyen devamı ise şöyledir:
"Ama ilkinde trajedi, ikincisinde farstır."
Fars, diğer bir deyişle, güldürü.
Sol, daha önceki birlik tartışmalarındaki tekerrürlerde trajediyi de, farsı da yaşadı.