NE yazık, televizyonlardaki tematik kanallar ne kadar da açtı ufkumuzu.
Zihnimizdeki belgesel tanımlarını genişletti.
Artık belgesel deyince sadece doğayı izlemiyoruz.
Yaşamda yankısını bulan her konunun, belge niteliğinde görselliğe aktıralabildiğini öğrendik.
Devasa yapılar, herkesin anlayabileceği bilimsel deneyler, yüzlerce yıl önce küçücük bir tepede geçen ama bir kıtanın yazgısını geri dönülmez biçimde değiştiren bir meydan savaşı, teknik yapımlar, radikal bir sanatçının sayfalarda eskimiş gizleri ve daha neler neler.
Üstelik bu belgeseller sayesinde, teknolojik olarak kendimizi sınırlamamamız gerektiğini, bize dikte ettirilmeye çalışılan bazı durumların gerçek olmadığını da fark ettik.
Bu belgesellerden birinde ABD’deki bir çöp toplama alanının nasıl oluşturulduğu anlatılıyordu.
Devasa bir alanda, önce toprağa katlarca yalıtım yapılıyor. Çöp sularının yeraltı sularını kirletmemesi için.
Daha sonra onların üstüne borular döşeniyor. Çöp sularının toplanabilmesi için.
Daha sonra yeniden yalıtım yapılıyor. Ardından bacalar dikiliyor. Patlamalar olmasın diye.
Bunlar yapılırken uygulanan binlerce teknik detay var şüphesiz.
Ama sonuç şu.
Toplanan çöp suları, arıtılarak bölgedeki binlerce evin bahçe sulamasında kullanılıyor.
Bacalar aracılığıyla toplanan atık gazlarla da aynı bölgenin enerji ihtiyacı karşılanıyor.
Bizde çöplükten poşet uçuyor
Dünyada çöp alanı oluşturma teknolojisindeki bu gelişmeleri izlerken, Mamak Çöplüğü’nden uçan poşetlerin Doğukent Caddesi’ndeki yerleşim yerlerini nasıl çöplüğe çevirdiğini geçen hafta Ankara Hürriyet’te okudunuz.
Bazı konular vardır, her kuşaktan gazeteci mutlaka onunla ilgili bir haber yazmıştır.
Mesela Kars-Tiflis demiryolu projesi.
Mesela Ankara Metrosu.
Alın işte Mamak Çöplüğü.
Bunlar kangren sorunlardır.
Tam çözüldü dersiniz, yeni bir sorun çıkar.
Bundan yıllar önce Sincan Çadırlıktepe’ye çağdaş bir çöp toplama alanı oluşturuldu. Ancak 14 yıldır transfer istasyonları bir türlü hayata geçirilemedi.
Bizde hala çöp toplama alanından uçan poşetler, bir caddedeki yaşamı zindan ediyor.
Mamak Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Cengiz Topel Tekin ise, fazla mesai yaparak poşetleri topladıklarını söylüyor. Tekin, "Rüzgara yapılacak bir şey yok. Kağıtlar, poşetler uçacak biz de toplayacağız" diyor.
Aslında müdüre kızmaya gerek yok.
Tekin, çok önemli bir noktaya işaret ediyor:
"Mamak Çöplüğü, sadece Çankaya ve Mamak’ın atıklarını karşılayacak kapasitede. Ancak Ankara’nın tüm atıkları buraya geliyor. Sincan’daki çöp toplama merkezi açılmadığı için bütün çöpler, hala vahşi depolama yapılan Mamak çöplüğüne geliyor."
Müdür ne yapsın?
Ama ne yazık ki, artık tematik kanallar var.
Ve bizler insana değer veren, kent sağlığını bazı rantlardan daha öne alan, modern kent yönetimlerinin nasıl işlediğini bu kanallardan öğreniveriyoruz.
Taşlar şimdilik yerine oturdu
ANKARA Hürriyet defalarca gündeme getirdi.
Gündemde tuttu.
Haberlerimizi takip edip, gelişmeleri sizlere aktardık.
İstihbarat Şefimiz Eray Görgülü, bir an bile konunun peşini bırakmadı.
Kaybolan heykelleri, bunları ilişkin "düşündürücü" açıklamaları, müzenin tadilat bahanesiyle uzun yıllar boyunca Ankaralılar’dan koparılışını, tadilat sırasında sigortalanmadığını ve sanat müzesinin İlahiyat Fakültesi mezunu birine emanet edilmesini...
Bunların hepsini yazdık.
Resim ve Heykel Müzesi ile ilgili her haberi Ankara Hürriyet’ten okudunuz.
Daha sonra tadilat tamamlandı, müze yeniden ziyarete açıldı.
Daha önce yazmıştık.
İlahiyat Fakültesi mezunu bir müze müdürünün, görevin gereklerine uygun olup olmadığını sormuştuk.
Pektaş’ın bir sanat eğitimi alıp almadığını.
Geçen hafta arkadaşımız Özün Yeniay, müzenin yönetiminde yeniden değişiklik yapıldığını yazdı.
İlahiyat mezunu Özgür İzzet Pektaş görevden alınarak, Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan eski müdür, Ömer Gündoğdu yeniden Resim Heykel Müzesi müdürlüğüne getirildi.
Müzenin yeniden bir sanatçının yönetimine teslim edilmesi umut verici.
Ancak şüphesiz bir müzenin iyi yönetilmesi için sanatçıya teslim edilmesi tek şart değil.
Çağdaş müzeciliğin, sorumlu ve hesap verebilir bir yönetim anlayışının ve en önemlisi, sanatı öne çıkaran bir bakış açısının hüküm sürmesi gerekiyor.
Bir başka deyişle, şimdilik "taşlar yerine oturdu" gibi gözüküyor.
Ancak bu bizlerin denetim görevinde rehavete düşeceğimiz anlamına gelmiyor.
Ankara Hürriyet, bundan böyle de objektiflerini bu tarihi müzenin üzerinden çekmeyecek.
Sanatçı değil sanatçılar
KANGREN konulardan birisi de Ankara’nın amblemi.
Hitit Güneşi’nin değişmesinden bu yana krizler aşılamadı.
Son olarak Atakuleli, minareli amblemin mahkeme tarafından iptal edilmesiyle birlikte bu kez de yeni amblem tartışması başladı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, amblem için bir "sanatkarın çalışmalara başladığını" açıkladı.
Kentin hemen hemen bütün kesimleri bir noktada birleşiyor.
Yeni amblem belirlenirken "ortak akıl" gerekli. Yani toplumun tüm kesimleri, "bir sanatkarın değil", "sanatçıların önderliğinde" çalışmalı.
Genelde, "Ben yaptım oldu" anlayışındaki kent yönetiminin bu çağrıya nasıl yanıt vereceği halen net değil.
Ancak ortak akıla kulak verilmeyip, Ankara Kalesi’nin üzerine, iki minare, bir kaç da hilal konulup, yeni amblem diye önünüze getirilirse de şaşırmayın.