İlanihaye beklenir mi o doğalgaz kuyruğunda

YILLAR boyunca her ortamda Ankara’yı savunmuş, bu kenti, kimliğiyle, dokusuyla, geçmişiyle özümsemiş, bu kent üzerine kalem sallamış biri kişi olarak çok hazin günler yaşıyorum.

Geldiğimiz noktada bu şehir artık dayanılmaz bir hal aldı.

Biz Ankaralılar yazın susuzluktan kavruluyor, şehri esir alan kanalizasyonun dayanılmaz kokusuyla yaşamdan beziyoruz.

Sonbahar yağmurlarıyla göl haline gelen yollarda yürümeye çalışıyor, plansız, hesapsız-kitapsız yapılan alt geçitleri basan yağmur sularından balıkadamların yardımıyla kurtuluyoruz.

Kış geliyor, doğalgaz kuyruklarında saatlerce doğalgaz alabilmek için bekliyoruz. Üstelik geçen yıl 150 lira ödediğimiz gaza bu yıl 350 lira ödüyor, yine de ısınamıyoruz.

Bahar aylarında, kültürel ve sosyal dokusu hançerlenmiş mahallelerde sürdürmeye çalışıyoruz yaşamımızı.

Kısacası dört mevsim, hayatımızdan beziyor, ünlü Rus yazar Çehov’un bazı oyunlarında anlattığı, sürekli gitmek isteyen, ancak eylemsizlik içinde durup bekleyen karakterleri andırıyoruz.

Evet artık Ankara bırakın cazibe merkezi olmayı, yaşanabilir bir kent olmaktan bile çok uzak.

Artık Kanat Atkaya, Ruşen Çakır gibi gazeteciler Ankara’da yaşamadıkları için duydukları mutluluğu taşıyorlar köşelerine.

MAHKUM MUYUZ?

Biz Ankaralılar ise dört mevsim mahkumuz bunlara.

Ölümün ardından bir genel müdürün anlamsız sözlerini dinlemeye.

15 yıldır tek bir metre metro açamamış bir başkanının danışmanın "Ankara’da toplu taşıma araçlarını kullanma alışkanlığı çok düşük düzeyde" cümlesini duymaya...

Bir temiz hava projesi olan doğalgaz kullanımını değil kolaylaştırmak, tam tersi imkansızlaştıran bir yönetimin çileden çıkaran açıklamalarını işitmeye...

Bir yandan siyasi iktidarın çağdaş cumhuriyetle uyumsuz dokusu, bir yandan iktidar partisine mensup belediyenin şehri çolaklaştıran, topallaştıran uygulamaları hepimizi soğuttu bu şehirden.

Bütün bunlar, cumartesi akşamı geçti aklımdan.

Bu kadar umutsuzluğa düştüğüm o akşam, durduğum yer bir doğalgaz kuyruğuydu.

O akşam, o kuyrukta çaresizce bekledim 17.23’ten 18.48’e kadar. Yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu.

85 GÜN 85 DAKİKA

İnsan böyle bir kuyrukta "salak salak" beklerken zaman geçirmek için anlamsız hesaplamalara giriyor.

Örneğin beklediğim süreyi saydım, 85 dakika. Tam tamına 1.5 saatten beş dakika eksik.

Sonra yerel seçimlere ne kadar süre kaldığını hesapladım.

Tam tamına 85 gün.

İronik geldi bana. Belediye başkanlığı seçimlerine 85 gün kala, anlamsız bir kuyrukta boş boş beklemekle geçen 85 dakika.

Sonra neden bu kuyruğa mahkum olduğumuzu düşündüm.

Ankara’daki toplam bir milyon 112 bin 240 doğalgaz abonesinin 967 bin 648’i ön ödemeli sayaç, geriye kalan 144 bin 592’si ise faturalı sayaç kullanıyor.

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i kış ortasında terlettiği o meşhur duellodaki sözleri geldi aklıma.

Faturalı sayaçlarda tahsilat oranı yüzde 99. Yani belediyenin, kamunun tahsil edilemeyen faturalardan bir kaybı yok.

Ne gerek vardı o zaman ön ödemeli doğalgaz sayaçlarına?

Ya da en azından sayaç seçimi bizlere bırakılamaz mıydı?

Eğer kartlı sayaç değil de faturalı sayaç kullanıyor olsaydım, o akşam 85 dakika beklemeyecektim o kuyrukta.

Evimde, oturduğum koltuktan önümdeki bilgisayarıma uzanacak, bankaya bir ödeme talimatı yaparak doğalgaz faturamı ödeyecektim.

Üstelik henüz almadığım bir hizmetin parasını da peşin peşin ödemiş olmayacaktım.

Ayrıca sayaçları edinmek için öyle yüzlerce dolar para da çıkmayacaktı cebimden.

İşte o akşam seçimlere 85 gün kala tek tek saydığım o 85 dakikada bunları düşündüm.

Sonra benimle beraber bekleyen insanlara baktım.

Onlar da düşünüyorlar mı bunları diye...

Bir cevap bulamadım.

İnsaf et kombi

DOĞALGAZ kuyruğundan eve dönünce bilgisayarda tatlı bir kliple karşılaştım.

Kuyrukta geçen dakikalarıma olan kızgınlığımı bir nebze de olsa azaltan bu klip Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden bir grup genç tarafından hazırlanmış. The Cranberries’in ünlü "Zombie" şarkısına Türk sözler yazan gençler, şarkının adını da "Kombi" olarak değiştirmişler. Bakın şöyle diyorlar şarkıda:

"En az bir iki yüz elli gelmesi belli bu ay / Son fatura hala burada, yok ki bizde para / Halbuki seçmiştik en düşük seviyeyi / İndirdik indirdik dereceyi / Hem ocak, banyoda su sıcak akacak / Doğalgaz imkansız az yanacak / İnsaf et, insaf et kombi."

Kızarmış dudaklarda tebessümle gelen ölüm

YEDİ
gencin yılbaşı gecesi doğalgazdan zehirlenerek ölmesi herkes gibi benim de "kimyamı" bozdu.

Gazetelerin sayfaları bu haberlerle doluydu. Uzmanlar konuşuyor, kombi satıcıları ekranlarda boy gösteriyor, bu tür ölümlerden kurtulmanın yollarını anlatıyorlardı.

Ölüm gecesine ilişkin yaptığı basın toplantısını bile yüzüne gözüne bulaştıran bir genel müdürün tahammül edilemez, garip sözlerinden kaçarken küçücük bir haber çekti dikkatimi. Karbonmonoksit zehirlenmesinin belirtilerini ve onunla birlikte gelen ölümü anlatıyordu haber:

"Dudak rujla boyanmış gibi kızarır. Yüz tebessüm eder bir hal alır. Deri, kiraz kırmızısı renge döner."

Bu tarif bana çok dokunaklı geldi.

Yedi tane gencecik insan, umutların yeşerdiği o yeni yıl gecesinde, neşeli, keyifli, saatlerin ardından can verdiler.

Çoğu 17-18 yaşında, en büyüğü 22...

Kimbilir belki onların da dudakları kırmızı, yüzlerinde genç ömürlerinde doyasıya yaşayamadıkları tebessüm.
Yazarın Tüm Yazıları