İçimizdeki haber zehiri

TÜM Türkiye gibi Ankara da çok yorucu, yıpratıcı, hırpalayıcı bir seçim dönemi geçirdi.

Bu seçim döneminde, "Yok artık o kadar da olmaz" diyeceğimiz ne çok olay yaşandı.

Bir düşünün.

Zamanlaması tuhaf haberlerle donatılmış bedava gazeteler mi dağıtmadılar?

Altına imzalarını atamayacakları görüntüler, reklam kampanyaları mı yürütmediler?

İthal gazetecilerle manüplasyonlar mı yapmadılar...

Başkent, bunları da yaşadı, gördü.

Bütün bunlar gazetelerin sarı sayfalarına, tarihin artık elektronik bilgi yüklü hafızasına kazındı.

Seçim gecesinden hiç söz etmiyorum.

Artık önümüzde Başkent için yeni bir beş yıl uzanıyor.

Bu beş yıl, geride bıraktığımız iki ayın da izlerini taşıyacak şüphesiz.

Vatandaşa verilen sözler, bol kepçeden dağıtılan vaatler, tamamlanamayan ve tamamlanması şüpheli görülen raylı sistemler, kent kimliğine yönelebilecek tehditlere karşı, bizler gazetecilik görevimizi yerine getireceğiz.

* * *

Zuhal Olcay’ın Radikal Gazetesi’ne verdiği bir röportajında okumuştu. Olcay, sanatçıların asıl kimliğinin "muhaliflik" olduğunu söylüyordu:

"Sanatçı sadece muhalefet etmeli. Kendi inandığı görüş iktidar olsa bile o an için de hep muhalefette kalmalı."

Gazetecilikte çok sevdiğim, geride bıraktığım yıllar içinde kendime şiar edindiğim çok önemli bir söz var:

"Gazetecinin tek yükümlülüğü gerçeğedir."

İşte bu nedenle gazeteci muhalif olmak zorundadır.

Çünkü gazetecilikte gerçeğin çetin yoluna sadece sorgulayarak girilebilir. Bu çetin, labirent gibi yolda, araştırmak, bilgilere ulaşmak, bunları belgelendirmek ve nihayetinde haberleştirmek, sadece ama sadece gerçeğe duyulan özlemle aşılabilecek çöldeki tepelerdir.

Serap görmeden, hayallere tutunmadan birbiri ardına tepeleri aşmak gerekir.

Ve Zuhal Olcay’ın söylediği gibi "kendi inandığı görüşe bile muhalefet ederek" yol almalıdır gazeteci.

Her meslekteki gibi bizimkinde de, hamaset, büyük laflar kısa vadede çözüm getirici olabilir.

Ama yıllara yayılan, hayatının her anı, her karesi araştırılmaya açık kimliklerle yola çıkmak gerekir.

Ve arşivi güçlü olmalıdır gazetecinin. Kentin hafızası niyetine.

Sadece, gerçeğe ulaşmak isteyen gazeteci bu çetin yoldan, yolları çatallanan bahçeden galip çıkar.

Sıkça karşılaştığımız bir klişe vardır.

"Ayıdan post, gazeteciden dost" denir.

Çünkü haber gerçektir ve gerçek bizlerin panzehiri.

İçimizdeki haber zehirinin.

* * *

Kante dair kalem sallayan, gazete hazırlayan, soru soran kişiler olarak yeni seçilen başkanların hiç şüphesi olmasın ki...

Bol kepçeden vaatlerde bulunan siyasiler hiç unutmasın ki...

Yıllarca insanları kandırabildiklerini zanneden isimler fark etsin ki...

Bizler kent gazetecisi olarak bu vaatlerin tek tek takipçisi olacağız.

Nelerin mi?

Örneğin, şeffaflık sözlerinin.

Örneğin, mega yatırımların.

Örneğin, metroların...

Örneğin, Gerede suyunun.

Örneğin, Modern Çarşı’yı unutturduğunu sanarak Söğütözü Kongre Merkezi adını verdiği o hilkat garibesinde mağdur olan esnafa sunulan pembe tablonun.

Kısacası artık kimse bu kentte "cek cak" başkanı olamayacak.

"Bize kabus yaşattıklarını düşünenlerin bundan sonra geceleri uykuları kaçacak" diyenler unutmasınlar ki, eğer birilerinin uykusu kaçacaksa...

Herkes emin olsun ki, bizler yatağa yattığımızda, başımızı yastığımıza mesleğimizi onurumuzla yapmanın huzuruyla koyacağız.
Yazarın Tüm Yazıları