SANIRIM mesleğimin en güzel yanlarından biri, yılda bir kez yazılan işte bu yeni yıl yazısı.
Klişeye düşme endişesini arkada bırakıp, belki de yazılabilecek en içten yazılardan birini kaleme alma imkanı. Artık ne siyaset var bugün, ne kentin insanı koşturan keşmekeşi. Sadece biten bir yıl, umuda dönen bir başkası. Her son biraz hüzünlüdür, her başlangıç biraz heyecanlı. Bu yazıyı yılın son günü yazıyorum, sizler yılın ilk günü okuyacaksınız. Bugün biraz hüzünlüyüz, kimbilir belki yarın heyecanlı olacağız. Hayatın dengesi, o ilahi terazinin iki yanındaki doğum ve ölüm arasında sıkışıp kalıyor. Ve her biten yıl o terazinin bir küfesine bir kaç gram daha ekliyor. Tıpkı 2009’un yaptığı gibi. Bu terazinin varlığı bize yaşamın geçiciliğini mi hatırlatmalı yoksa hiç bitmeyecek gibi mi sürmeli o dengeli dengesizlik? Doğduğu günden itibaren delik kalbi nedeniyle çok genç yaşta öleceğini bilen Boris Vian gibi telaşlı bir koşturmaca içinde mi yaşanmalı... Yoksa Jorge Louis Borges’e “Eger yeniden başlayabilseydim hayata” dedirten bu pişmanlıklar manzumesi yaşamın kendi girdabında sürüklenmeli mi? Alejandro González Iñárritu’nun 21 Gram filminin finalinde başkasına ait ikinci kalbini de tüketip ölmeye yattığında Sean Penn sorar, “Kaç hayat yaşarız” diye, “Kaç kez ölürüz?” Ve ölüm anında kaybedilen 21 gramı anlatır. Kaç yaşama sığar 21 gram. Tüm yaşam bu 21 gram? Belki de ciğerlerimizden çıkan bir nefesin ağırlığı. Geçenlerde gazetelerde bir haber vardı. Kalp nakli bekleyen ama uygun bir kalp bulunamadığı için yanındaki çantasına konulan yapay kalp cihazıyla yaşamını sürdüren bir genci anlatıyordu. Kalbini çantasında taşıyan bir genç adam. Umudunu yitermeden... İşte o umutta yatıyor yaşamın adrenalini. Sen nefesinde kaç tane 21 gram yaşandığını soran Sean Penn. Pişmanlıklarını şiir satırlarına ören ve “Ah keşke” diyen Borges... Her an ölümün yakalayacağı korkusuyla yaşamın 100 metre finalinde koltuğunun altında kısacık yaşamına sığdırdığı romanlar, şiirler, besteler, resimler, filmleriyle ipi göğüsleyen Vian. Umarım 2010 “Keşke yeniden başlayabilseydim hayata” demeyeceğiniz bir yaşamın başlangıcı olur. Umarım, hayatı işkencelerle, mücadelelerle, acılarla geçmesine rağmen ölmeden az önce “Ben çok güzel bir hayat yaşadım” diyen usta gazeteci İlhami Soysal gibi coşkulu bir yaşamı kurarsınız. Kalbini çantasında taşıyan o genç kadar umutlu olursunuz. Onun çantasında, sizin içinizde taşıdığınız o yegane 21 grama sıkı sıkıya sarılarak. Umudunuzu hiç yitirmeyeceğiniz bir yıl olsun 2010.