Bir kenti sıfırlamak

BİR süredir hemen herkesin dudaklarında bir şarkının ezgisi geziniyor.

Şebnem Ferah’ın "Sil Baştan"ı...

"Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak."

Herkesin zaman zaman yüreğine dokunur bu sözler. Hüzünleri, acıları, umutsuzlukları arkada bırakıp sıfırdan başlamak duygusu gelir oturur yüreğimize.

Dersiniz ki kendi kendinize;

"Bir kenti sıfırlamak mümkün mü?

Hayallerinizi çaldıkları bir kenti...

Bir bahar akşamı bulvardan inerken, burnumuzun ucunda hissetmişken, gözümüze çalan gökkuşaklarını.

Kötü anılar, çıkışsız yollarla kapattılar önümüzü.

Çocukluğumuzu sildiler, ilk gençliğimizi, hatıralarımızı...

Ne Çankaya’da eski sokağımızın aydınlığı kaldı, ne yürüdüğümüz kaldırımlar.

Her sabah unutmaya uyanıyoruz.

Ama biz bu şehri yokluktan yarattık, elbette sil baştan yaşayabiliriz."

EĞER YENİDEN BAŞLAYABİLSEYDİM

Hemen ardından Jorge Luis Borges’in o pişmanlık manzumesi zihnimizden akıp geçer.

Borges’in 85 yaşında ölmeden bir yıl önce yazdığı ve "Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya" mısrasıyla başlayıp, "Ölüyorum" kelimesiyle bitirdiği şiirinde herkes kendi payına düşeni bulur:

"Daha çok güneş doğuşu izler,/ Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim./Görmediğim bir çok yere giderdim./Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye./Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Eğer yeniden başlayabilseydim,/İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım./Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla./Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,/Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer."

Hepimizi çocukluğumuzun aradan geçen yılların islendirdiği hayaline geri götürür bu mısralar.

İlk gençlikteki tutkulu, maceracı günlere.

Sezen’in sisli sesinden yankılanır:

"Ah biz ne kahraman ne cesur ne güzel çocuklardık/Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık/Ah kaldırımlar biliyor bir devir muhteşemdik/Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik/Hem utangaç, hem hevesli/mektepli sevgililerdik/Pek kırılgın pek acemi bir söyler bir dinlerdik."

BÜYÜKLERİN DÜNYASI

Durmaz ya zihin, ardından çocukluğunuzun temiz görüntülerini kirletir iftiralar, yalanlar, riyalar.

Kamyon arkasındaki bir yazı en anlamlı cümle oluverir o anda:

"Büyüme çocuk ortam bozuk."

Büyüklerin dünyasında, kir vardır çünkü. Riyakarlıkla, yalancılıkla, sahtekarlıkla karşılaşmamıştır henüz çocuk.

Murathan Mungan, Cenk Hikayeleri kitabında Şahmeran’ın hikayesini anlatırken kayda geçirir o riyanın, sahtekarlığın nedenini:

"Yaşamını yalnızca ihtiras üzerine kuran kişiler için amaç diye bir şey yoktur. Amaç sürekli değişir. Mutlak olan ihtirastır, ne olursa olsun ihtiras... Dolayısıyla ihtiras sanıldığının tersine amaçsız bir şeydir."

Büyüklerin yaşamı acımasızlıkla doludur evet. Entrikalarla, ayak oyunlarıyla bezenmiştir.

Ama kimse unutmamalıdır ve herkesin Leonardo Da Vinci’nin bir sözüyle uzanmalıdır başı yastığa:

"İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi; iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir."

Yanlış anlaşılmasın, bir edebiyat değil duygu derlemesiydi bunlar.

Ve geçmişe değil, geleceğe özlem, yerel seçimlerin arifesinde...
Yazarın Tüm Yazıları