YEREL seçimlere altı aydan daha kısa bir süre kaldı. Seçim hattına girildi.
Ankara Hürriyet bayram süresince başkanlarla seçim konusunu görüştü.
Başkanlar bu konudaki görüşlerini ilk kez açıkladılar. Arkadaşımız Deniz Gürel’in, hedefi tam 12’den vuran soruları seçim konusunda bazı başkanları terletti. Gürel’in akıcı üslubu da bu röportajları keyifle okunur hale getirdi.
Önümüzdeki süreçte bu dosyanın kent siyasetine ışık tutacağına, referans olacağına inanıyorum.
Röportajlardaki ilk ortak nokta, bütün başkanların hizmet aşkına doyamamış olmaları. İster beş yıllık başkan olsunlar, ister 15 yıllık... Hepsi yapacakları hizmetlerin bitmediğini belirtiyor, bir dönem daha istiyorlar.
Buna şaşırmamak gerekiyor. Bizde zaten, "Ben artık görevimi tamamladım. Gençlere yer açmak için görevimden ayrılıyorum" demek gibi bir siyasi anlayış bulunmuyor. Bütün siyasetçiler istiyorlar ki, ölene kadar o makamlarda kalsınlar.
Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e atfen bir hikaye anlatılır. Bu gerçek midir, yoksa fıkralaşmış bir şehir efsanesi mi bilmiyorum. Ama her halükarda mesajı çok net.
Hikaye bu ya, İsmail Cem bir yurtdışı gezisinde meslektaşı ile sohbet ederken konu ülkelerdeki siyasetçilere gelir. Muhattabı, Cem’e, "Sizde de siyasette çok köklü aileler var. Örneğin Demirel ailesi. Bir çok başbakan ve bir de cumhurbaşkanı çıkarmış" der. Cem’in bu sohbeti yakın çevresine anlatırken, "Ne ailesi, onların hepsi aynı kişi diyemedim, utandım" dediği rivayet edilir.
Bizde siyaset böyledir. Geldin mi gitmeme esasına dayanır. Gittin mi tekrar gelmektir amaç.
Bir de yükselemedikleri için koltuklarına yapışanlar vardır. Kendilerine daha iyi bir siyasi makam bulamadıkları için o koltuklarda otururlar.
Oysa elbette ki, hepsinde tıpkı Başbakan Tayyip Erdoğan gibi belediye başkanlığından kabineye, başbakanlığa uzanan merdivende ilerleme ihtirası çok yoğundur. Ama bir kaç kez çaba harcasalar bile bu imkanı bulamaz, liderlerine biat ederler.
LİDER Mİ SEÇİYOR, BİZ Mİ?
Gürel’in röportajındaki bütün başkanları buluşturan bir başka nokta daha bulunuyor.
Bütün başkanlar partilerinden yani genel başkanlarından sinyal bekliyorlar. Bakın neler söylüyorlar:
Melih Gökçek: Bir dönem daha Allah izin verir, Başbakanım uygun görür, vatandaş oy verirse olacak.
Abdülnasır Haşlak: Partimiz uygun görürse bir dönem daha istiyorum.
Muzaffer Eryılmaz: Adaylıkla ilgili süreç parti yönetimimize aittir.
Hasan Altın: Partimizden bir dönem daha istiyoruz.
Turgut Altınok: Parti bize görev verirse biz hazırız.
Gazi Şahin: Partimiz uygun görür de tekrar aday yaparsa...
Veysel Tiryaki: "Aday gösterildiğim takdirde...
Serhat Kemal Yılmaz: ’Aday yaparlar mı’ stresine girip işleri aksatma gibi bir durumumuz yok.
Bu cümleler, Türk siyasetinin geldiği noktayı bir kez daha bize hatırlatıyor.
Başkanlara çok da kızmamak gerekiyor. Çünkü Türkiye’de siyaset lider sultasında yürüyor. Liderler bir kaç istisna hariç parti tabanının görüşüne çok da itibar etmiyor.
CHP son seçimlerde sadece bir kaç ilde ön seçim yaptı. Kararı Genel Başkan Deniz Baykal ile Genel Sekreter Önder Sav veriyor.
AKP ise resmi olmayan bir yoklama yapıyor ama son sözü yine Başbakan Tayyip Erdoğan söylüyor.
Diğer partilerde de durum bundan çok farklı değil.
TABANDAN GELMEYEN SİYASET
Hiçbir partide tabanın sesine kulak verilmiyor. Böyle olunca da siyaset tabandan yukarıya ilerlemiyor. Sabitliğini koruyor.
AKP siyaset akademisi açıyor, herkesi siyaset yapmaya çağırıyor.
Çağırdığı siyasi anlayış ise liderin iki dudağının arasında. Böyle bir siyasi anlayışta hangi genç siyasetçi fikrini, doğru bildiğini özgürce söyleyebilir, savunabilir? Bırakın genç siyasetçileri koca koca milletvekillerinin, 12 Eylül öncesinden bu yana politikanın içindeki ağır topların bile liderlerine karşı ağızlarını açamadıklarını biliyoruz.
Bunun örneklerini CHP’de de çok yakından görüyoruz.
Bütün bunların ışığında Türk siyasetini özetlemek gerekirse;
Lidere bağlanıyorsun, bir koltuğa yerleşiyor, yapışıyorsun... Kalkmamak için her şey mubah.
Yerel siyasette bunu çok daha net hissediyoruz.
Peki biz seçmenlere ne düşüyor?
Liderlerin tayin ettiği adaylardan birisini seçmek.