Paylaş
1961 yılının 20 Temmuz günü, bir hastanın röntgenini çekerken elektrik akımına kapıldı. Henüz 28 yaşındaydı.
Röntgen cihazı neredeyse Alp Reel ile yaşıttı. 1936’dan beri kullanılıyordu hastanede.
İlk müdahaleyi asistan arkadaşı Dr. Alim Uzunalimoğlu yaptı.
Genç hekimin kalbi durmuştu. Uzunalimoğlu tek başınaydı. Kalp masajı yaptı ama sonuç alamadı.
Son çare cebindeki çakıyı çıkardı, arkadaşının göğsünü kesti. Açıktaki kalbini avucunun içine aldı ve küçük hareketlerle masaj yapmaya başladı.
Bayağı bir süre uğraştı. Ama kalbi çalıştıramıyordu.
Tam vazgeçmek üzereyken kalpte küçük bir hareket fark etti. Masajı sürdürdü ve çalıştırmayı başardı.
16 Ağustos 1961
O sırada yardım geldi, Alp Reel hızla tedaviye alındı.
İlk tetkikler hiç iç açıcı değildi. Kalp çalışmıştı ama yüksek elektrik nedeniyle beyin büyük hasar görmüştü. Komadaydı.
İşte o andan itibaren yıllar boyunca Türkiye’nin kalbi Alp Reel ile birlikte attı.
YURTDIŞINDAN DOKTOR ÇAĞRILDI
Tüm hastane seferber olmuş, onun için mücadele ediyordu.
Önce burnundan, sonra da boğazından açılan bir delikle beslenmeye başladı.
Alp’e ilgi o kadar büyüktü ki, mücadele hastanenin sınırlarını aştı, tüm Türkiye’ye hatta dünyaya yayıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Selim Sarper ile Milli Eğitim Bakanı Ahmet Tahtakılıç bizzat genç doktorun durumuyla ilgileniyordu. Herkes umutla umutsuzluk arasında salınıp duruyordu.
27 Kasım 1961
Almanya, İngiltere ve İsviçre’den doktorlar geldi.
Ama o hekimler de iç açıcı konuşmuyordu.
HER AKŞAM 18.00’DE GELEN TELEFON
Alp kaza geçirdiğinde düğün hazırlığı yapıyordu. Bir ay sonra hekim adayı genç bir kızla evlenecekti. Nişanlısı aynı hastanede çalışıyordu. Genç kadın yıllarca derslerinden çıkıp Alp’in başucuna koştu.
Alp’in ailesi Mersin’de yaşıyordu. Ancak kazanın ardından babası Sadrettin Bey Ankara’ya geldi, aylarca oğlunun başucundan ayrılmadı.
Anne Bergüzar Hanım Mersin’e dönmüştü. Her akşam saat 18.00’de Mersin’deki evin telefonu çalıyor, Bergüzar Hanım her akşam korkuyla umut arasında gidip gelen duygularla telefonun ahizesini kaldırıyordu.
Alp Reel ve babası Sadrettin Reel
Ve her akşam şöyle başlıyordu konuşma:
“Sadrettin, oğlum nasıl? Allahaşkına doğruyu söyle.”
Sadrettin Bey, o günkü durumu anlatıyor, umutlu konuşmaya çalışıyordu.
Aslında dünden bugüne, bugünden yarına değişen hiçbir şey yoktu. Bu durum aylarca, yıllarca sürdü.
UMUTLANDIRAN KAZA
Alp’e Amerika’dan özel bir yatak getirildi. Ancak yine de vücudunda yaralar çıkıyor, kemikleri eriyordu.
Bir gece herkesi heyecanlandıran bir şey oldu.
Alp, yatağından düştü, kolu kırıldı. Herkes bunu onun hareket etme çabasına yordu. Kolu alçıya alındı.
Aylar geçti, kolundaki kırık kaynadı ama bilinci açılmadı. İlk zamanlar hemen her gün gazetelerin birinci sayfasındaydı Alp. Zamanla haberler seyrekleşti. Artık yılda sadece bir kaç kez genel durumuyla ilgili küçük haberler yayınlanıyordu.
20 Eylül 1969
Alp o yıllarda dünya tarihine geçecek kadar uzun süre komada kaldı.
Ama bilinci bir daha hiçbir zaman açılmadı.
Akciğerleri iltihaplandı. Ve 8 yıl 2 ay boyunca yaşam mücadelesi verdiği hastanedeki odasında
19 Eylül 1969 günü akşam saat 19.10’da hayata veda etti.
Türkiye tarihine en uzun süre komada kalan kişi olarak geçti.
Paylaş